hüzünlü ruhlar, zayıf bedenler: 4

1.9K 183 52
                                    

Şehirdeki evleri genişti, üç yatak odası vardı, ferah bir salonu. Zamanında Sejeong iç mimar tutup, evi dekore ettirmişti, bunu yapmasının tek amacı, arada kaçamak yapıp burada kalmasıydı. Yine de Sehun ve Jongin teklerken, odalarında oturmaktansa, salonda oturmayı tercih ederlerdi. Konuşmasalar bile, öylece otururlardı ve tüm dizilerini, salonda izlerlerdi.

Kris onlara geldiğinde, Sehun ile favori aktiviteleri, The Walking Dead izlemekti. Jongin, o günlerden nefret ediyordu. The Walking Dead dizisinden nefret ederdi. Sıcak Kalpler filmi hariç, zombilerden de nefret ederdi. Onlar dizi izlemeye başlayınca, mutfağın ortasındaki ada tezgaha geçerek, açık salona sırtını dönüyordu. Ancak hangisi olduğunu hatırlamadığı bir gece, dizide söylenen bir sözü hatırlıyordu şimdi. Sanki zihni, acısına tuz basmak istiyor gibi, derin kuytulardan sürükleyip getirmişti bunu karşısına.

"Hüzünlü bir ruh, insanı mikroptan daha hızlı öldürür."

Jongin'in ruhu, sinsi bir katil gibi, yavaş yavaş öldürüyordu onu. Zehir vücuduna salınmıştı, zihnindeki her kıvrımda dönüyor, ona işkence ediyordu geceleri. Henüz arkadaşlarına söyleme cesaretini toplayamamıştı, iki haftadır onlardan kaçıyordu. Yixing'in ninnisine ihtiyaç duyduğunda, sessiz evde, karanlık odasında, yatağının içindeydi. Neden onu aramadığını sordu kendisine, "Artık kim olduğumu bilmiyorum. Onu ne sebeple çağıracağım yanıma?" diye cevapladı kendisini. Ölürken, yapayalnızdı. Karanlık odada, yatağının içinde kıvranırken, sessizce ağlıyordu.

Sehun, o gece hiç yaşamadığı bir şeyi yaşadı ve uykusundan, yok yere uyandı. Hiçbir sebep yoktu, biri dürtmüş gibi gözlerini açtı. Bunu daha önce hiç yaşamazdı, kesintisiz ve derin uykuları vardı. Uyanmışken su içmek için mutfağa gitti ve dönüşte, Jongin'in odasından gelen, bastırılmış hıçkırık sesleriyle durakladı. İçinde bulunduğu durumun onu üzdüğünün farkındaydı, onun için bir şeyler yapamıyor olmak, onu çok sinirlendiriyordu. Üstüne gittikçe içine kapandığını fark ettiğinden beri, sessizce onu izliyordu. Kül oluşunu izlerken, o küllerden bitmesi için dua ediyordu sessizce.

O geceyi güne bağladıklarında Sehun, Jongin'in endişeli hallerini görebiliyordu. Jongin uyumayı çok severdi, o gün erkenden kalkmış kahvaltı hazırlamıştı. Kahvaltı sofrasına oturduklarından beri, hiçbir şey yemeden yirmi dakika geçirmişti. Gözlerini köşedeki bir boşluğa sabitlemiş, bir ekmeğin köşesinden minik minik alıp ağzına götürüyordu. Sehun'un gözüne çarpan şeylerden biri, Jongin'in durup durup derin bir şekilde kendini koklamasıydı. Vücudundan yayılan, eşsiz çiçek kokusunu ve tatlı aromayı alabileceğini sanmıyordu Sehun ama diğer alfaların almasından endişeliydi. Bu yüzden dün gece bir çözüm bulmuştu.

Bir şey demeden yerinden kalktı ve odasına girdi, sweatlerinden birini çıkarıp, üstüne şifonyerdeki parfümden sıktı. Jongin, elinde sweatle geri dönen Sehun'u gördüğünde, kavrayamamıştı ne olduğunu. Kendisine uzattığında, sorgulayan bakışlarla aldı. Sehundan bakışlarına cevap vermesini bekliyordu. "Üstüne benim kokum sinmiştir, okuldayken benim kıyafetlerimi giy. Böylece senin kokunu bastırır ve biliyorsun işte, güvende olursun."

Jongin, elindeki sweatshirtü daha sıkı tuttu. Zaten kıymetli olsa da, şimdi daha da kıymetlenmişti. Onun için endişelendiğinden, onunla kıyafetlerini paylaşması, Jongin'in gözlerini yaşartmıştı. Kendisine, gözlerinin içinde yıldızlar varmış gibi bakan oğlandan, bakışlarını kaçırdı alfa çocuk.

Evden çıktılarında, Jongin ilk okul gününe hazır olup olmadığını kontrol etti. Defterini, kalemlerini, anahtarını ve parfümünü almıştı, bir okuma kitabı ile beraber iPod'u çantasındaydı, son olarak ilaçları da çantasının içindeki ufak gözdeydi. Birinin çantasını açması ihtimaline karşılık, çantasının gizli gözünde taşıyordu onu, zor durumda kalsa arayan biri bile bulamazdı. Bu düşünceyle beraber içine düşen kurt, onu ilaçların yerini söylemesi için dürtüyordu. Arabaya binen Sehun'a baktı. Aralarında bir yaş vardı. Yazın başında ehliyetini almıştı ve ilk kez birlikte okula gideceklerdi. Sehun, kendisine döndüğünde, üstündeki bakışlardan dolayı garip hissetti. "İlaçlar, çantamın orta gözündeki iç bölmede." deyiverdi bir anda Jongin. Kendisi bile anlamamıştı ne olduğunu. Sehun, şaşkınlıkla bir saniye duraksamıştı, emniyet kemerinin üstündeki eli öylece kaldı. Bir süre bir şey söylemese de, sonunda konuştu. "Merak etme, ben her zaman yanında olacağım."

hold on, i still want you // sekaiKde žijí příběhy. Začni objevovat