Tanıtım

2.9K 231 142
                                    



TANITIM

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



TANITIM

Sinsi sinsi yağan yağmurun altında ıslanmamak için telefon kulübesine girmiştik. Fezaya o notu ulaştırıp bu kulübedeki telefonu arayacağını söyleyen her kimse onun aramasını bekliyorduk.

O gün evi basıp beni tehdit eden ve saçma sapan şeyler anlatıp duran adamdan sonra ikimizde tedirgin olmuştuk. Özellikle Feza günlerdir huzursuz ve güvensiz yaklaşıyordu bana.

Ben ise her şeyden bir haber saldırıya uğramış üstüne üstlük kafamı kurcalayacak şeyler öğrenmiştim.

Adamın söylediği hiçbir şeyi Fezaya anlatmadığım halde bana böyle yaklaşması canımı sıkıyordu. Eğer ona anlatsaydım beni kapının önüne koyardı herhalde. Ama yine de o gün eve zamanında gelip beni kurtarmış olduğu halde bir şey anlatmadığım için kendime kızıyordum.

Şimdi ise ne idüğü belirsiz birinin yönlendirmesiyle bir kulübede bu telefonun çalmasını bekliyorduk.

Feza sabırsızdı emin olmadığı ama emin olmak istediği şeyi bu telefonla öğrenecekmiş gibi bir hali vardı.

Ben tedirgindim çünkü başıma her an bir şey gelecekmiş gibi bir his vardı içimde.

Daha fazla dayanamayarak konuştum,"Neyi bekliyoruz kimse aramayacak bu aptal notu sana ulaştıran her kimse seninle oyun oynuyor."

"Sanmıyorum." beni susturmak için tek kelime etmişti sadece.

"Gerçekten arayacağını düşünmüyorsun değil mi? Dalga geçiyor bizimle her kimse."

"Düşünüyorum ve düşündüğüm şey olacak, arayacak."

"Bak Feza aklından ne geçiyor bilmiyorum ama bu soğukta bu kulübede boşuna bekliyoruz. Hadi gidelim neyi bekliyoruz daha aramı-" bana doğru bir adım atıp kulübenin soğuk duvarına yaslanmama sebep oldu.

"Neden bu kadar eminsin?" diye sordu kuşkuyla, "Sana gelme demiştim beni caydırmak için mi bu kadar ısrarcı oldun." üzerime eğildi,"Yoksa öğrenmemem gereken şeyler mi var?"

Köşeye sıkıştırdığı yetmiyormuş gibi sorduğu sorularla iyiyce sindirmişti beni. Ellerimi göğsüne koyup itmeye çalıştım ama hareket dahi etmiyordu.

"Ben nerden bilebilirim," sesimdeki telaş beni ele vermeden kendime çeki düzen vermeliyim,"Sen ne biliyorsan ben de onu biliyorum." sustum, daha fazla konuşursam iş çığrından çıkacaktı.

"İyi o zaman sus ve bekle, bu telefon çalmadığı zaman ve ben gidebiliriz dediğim an, istediğin kadar konuşup haklı olduğunu başıma kakabilirsin." geri çekildi, derin bir nefes aldım.

Daha fazla şüphelenmemesi adına susmakla yetindim.

Şüpheleneceği bir durum yoktu sadece ona anlatmadığım şeyleri bir şekilde öğrenip beni dinlemeden yargılar diye korkuyordum.

Kulübede oluşan ölüm sessizliği kat ve kat artarken kulağımda çınlayan zil sesiyle irkildim.

Aramıştı.

Lanet olsun kim olduğunu dahi bilmiyorum benimle ilgili mi onu bile bilmiyorum ama elim ayağıma dolanıyor.

Feza tüm ciddiyetiyle telefonu açıp kulağına dayadı be sadece dinledi. Gitgide sertleşen yüz hatları ve seğiren çenesi ürkmeme sebep oluyordu.

Kendimi iyiyce kulübenin duvarına dayayıp oraya sindim, karşıdaki ne anlatıyor olabilirdi. Bu denli sinirlenmesine sebep olan şey neydi.

Sonunda telefonu kulağından çekti, bana baktı gözlerini bir saniye bile gözlerimden ayırmadı. Elindeki telefonu öyle sert tutuyordu ki beyaz elleri morarır gibi oldu. Sertçe yerine koyduğu telefonun çıkardığı sesle yerimde zıpladım.

Bitişimin işaretiydi bu.

"Ne oldu?" diyebildim, sesim içime kaçmıştı.

Telefonunu cebinden çıkarıp aceleyle bir şeylere tıkladı ve görmeyeceğim şekilde benden gizledi. Ne izlediğini bilmiyorum ama bu onu daha çok sinirlendirmişti.

Elini yumruk yapıp yaslanmış olduğum duvara tam başımın yanına geçirdi, gözlerindeki hayal kırıklığı ellerimin ve bacaklarımın titremesine sebep oldu.

Kalbim yerinden fırlayıp beni yok etmek istercesine hızlı atıyordu.

Aniden beni kolumdan tutup dışarıya sürükledi, yağmurun altına yolun ortasına götürdü.

Canımı acıtıyordu.

Kolumu sertçe bırakıp arkasını döndü, başını ellerinin arasına alıp bir sağa bir sola gidip geldi.

Bana zarar vermemek için benden uzak kalmaya çalışıyordu sanki.

Yüzünü bana döndü, mavi hareleri büyürken bana doğru adımladı ve aramızda mesafe bırakmayarak karşıma dikildi.

"Neden?" diye tısladı dişlerinin arasından, ardından bileğimi kavrayıp beni kendine çekti. "Neden kendini o piçe sattın!?" bağırıyordu,"Yapmadığını söylemiştin."

Acımasızca çıkan sesi ve söylediği her kelime ilmek ilmek içime işliyor, paramparça ediyordu beni.

"Feza," diyebildim, titreyen sesime lanetler yağdırmak istiyorum. Acımasız bakışları altında eziliyordum adeta.

Gitgide sertleşen tutuşu ve hınçla yüzüme çarpan nefesi kendini zar zor tuttuğunu apaçık belli ediyordu, öfkesine esir düşmüştü.

Nefesini boynumda hissedebiliyordum, "Hatırlamıyorsun değil mi? ya da öyle davranıyorsun çünkü sen bu kadar acizsin." bunu söylerken sesi benden tiksiniyormuş gibi çıktı.

Beni dinlemeden yargılayıp bana böyle acımasız davrandığı için kendimi açıklamakta ısrarcı bile olmadım. Bileğimi sertçe bırakıp benden uzaklaştı, düşmanına bakıyordu sanki.

Arkasını döndü, yağmurla birlikte karanlığa karıştı.

Oracıkta yere çöküp yağan yağmurla birlikte gözyaşlarımı akıttım.

Ne için ağladığımı bile bilmiyorum,

Bana neden böyle davrandığını ne demek istediğini hiçbir şeyi bilmiyordum.

Evime dönmek istiyorum ama evim neresi bilmiyorum. Sanki evim beni kapı dışarı etmiş bu karanlığa terketmişti. Bugünden sonra bir annenin sönen umudu gibi sönmüştü tüm ışıklar. Bugün tam olarak her şeyin bitmediğini anladığım gündü.

Bugün asıl savaşın başlangıç noktasıydı.

Ve ben yenilmeye mahkûmdum.

MELÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin