12 // kimse özlemek zorunda kalmamış

1.1K 193 96
                                    

Bölüm On İki // Kimse Özlemek Zorunda Kalmamış

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm On İki // Kimse Özlemek Zorunda Kalmamış

"Gidip onunla konuşmalı mıyım yoksa akşamı mı beklesem?" Gergince önünde duran Jongdae'yi gösterdi Sehun'a sarışın melez. Anayola inmişlerdi ve Baekhyun telefonuyla bir taksi numarası çevirmişti.

Bu telefon oldukça eski olduğundan canavarları çekme açısından daha az tehlikeliydi elbette ama yine de tehlikeliydi işte. Sadece görev için yanlarına almaya izin veriliyordu ki işi bittiği gibi de kapatmalıydı. Yeraltına inemeden bir minotor boynuzlarını içlerinden geçirse tatsız olurdu.

"Bilmiyorum Jongin. Bu sizin aranızda halletmeniz gereken bir şey." dedi Sehun. Bakışları yolda, taksiyi gözlüyorken dönmeden yanındaki meleze göz ucuyla baktı. Açıkçası o da Jongdae'ye öyle baktığı ve zihnini bulandırdığı için kızgındı çünkü bu zamana kadar kendisini unuttuğunu düşünmüştü. Unutmamış mıydı yani? Seviyor muydu onu? Öyleyse neden bırakmıştı kendisini? Kötü bir şey yapmamıştı ki Sehun. Dikkatini tekrar yola verirken başını iki yana salladı. Artık bir önemi yoktu, geçmiş geçmişte kalmıştı.

"Haklısın." Jongin dudaklarını büzerek kardeşine baktı. Hiç anlaşamadıkları Baekhyun ile ne konuşuyorlardı ki böyle hararetli hararetli? İkisinin de kaşları çatıktı gerçi, keyifli bir sohbet olmadığı belliydi. Spor ayakkabısının topuklarında yükselip kendi kendine sallandı biraz, Sehun yanında olsa da yapayalnız hissediyordu.

Önündeki ikili konuşmalarını bitirdiğinde ve Baekhyun biraz uzaklaştığında sarışın fırsat bu fırsat diyip kardeşinin yanına gitti. Sehun elini ne kadar tutarsa tutsun bu yol Jongdae yanında olmadığı sürece bomboştu.

"Abi." dedi kibarca omzunu tutup. Şehrin baya bir uzağında oldukları için taksi gelene kadar aralarındaki meseleyi hallederler diye umuyordu. Nişancı melez gelen sesle kardeşine döndü. Bakışlarında herhangi bir ifade yoktu, Jongin sinirli olmasını tercih ederdi. "Benimle konuşmayacak mısın?"

"Ne söylememi bekliyorsun?" Derin bir nefes verdi genç çocuk. Yolun daha başında kendini tükenmiş hissediyordu ve Jongin gözlerinin içine böyle üzgün bakarak işleri hiç de kolaylaştıracak gibi değildi. "Babamızın emrine rağmen aptal bir melez yüzünden canını riske atıyorsun. Diyecek bir şeyim yemin ederim ki yok."

"Sadece Sehun için olmadığını sana kaç kere daha söyleyeceğim?" Sesini alçalttı, diğer ikisi onları duysun istemiyordu. Hades'in oğlu kendisi için yeraltına indiğini duysa bu utanç verici olurdu. "Kamptaki her şeyim olduğunu görmezden gelmeyi bırak."

Jongdae başındaki şapkasını çıkarıp eline alırken sessiz kalmayı tercih etmiş gibiydi. Jongin'i elbette anlayabiliyordu, kendisi de olsa aynısını yapardı. Ancak gerçekten hiç savaş görmemiş bir çocuktu o, en ufak tehlikede bile canına zarar gelebilirdi. Ne yapardı sonra?

"Yanındayım işte. Ne olur yalnız bırakma beni bu görevde." Dudaklarını büzmüş kendisine bakan sarışın çocuk son bir kez daha fısıldadı. Yapacak bir şey yok diye geçirdi içinden bu sefer. Jongin için birçok şeyden vazgeçmişti zaten, şimdi gerekirse sıra canına da gelmişti ve bu konuda da yapacak bir şey yoktu. "Jongdae?"

güneşin oğlu geceye tutulmuş] sekaiWhere stories live. Discover now