𝘤𝘩𝘢𝘱𝘵𝘦𝘳 𝘵𝘩𝘳𝘦𝘦

3.3K 245 5
                                    

"İNGİLİZCE konuşabilir misin?" dediklerini yavaşça algılıyorum ve olumlu anlamda başımı sallıyorum.

Ve o an fark ediyorum; eskiden hep uzun ve düz olan saçlarının kısalıp dalgalandığını. Dudakları biraz daha dolgun, gözlerindeki yeşil biraz daha koyu.

"Ne hatırlıyorsun?" dediğinde tiz bir çınlama sesi tekrar kulaklarımı dolduruyor ve Red Room'daki soğuk sedyenin sırtıma değmesini hissediyorum.

"Ben..üşüyorum."anlamadığını fark ettiğimde etrafıma daha dikkatli bakıyorum, neredeyim?

"Mezuniyet töreni bitti mi?" diyorum ve içerideki kızların çığlık sesleri kulağımı dolduruyor.

Elini nazikçe belime koyup beni çıktığım odaya götürüyor ve o iki adamı tekrar görüyorum.

"Tanrım, hiç beklemiyordum." metal kolu olan esmer adamın söylenmelerini umursamadan Natalia'nın beni yavaşça yatağa oturtmasına izin veriyorum, esmer adamın bir eli hala göğsünde.

"Ne hatırlıyorsun?" tekrar aynı soruyu sorduğunda aklıma ilk geleni söylüyorum ama anlamayacağını da biliyorum.

"Düştüm." Natalia beni başıyla onayladıktan sonra kalkıp sarışın adamın kulağına fısıldıyor.Adam onu başıyla onaylayıp diğerini önüne katarak odadan çıktığında sadece ikimiz kalıyoruz.

"Red Room artık yok Carmen." nazikçe elimi tutup gülümsüyor, "Her şey bitti, kurtulduk ve bize ait bir hayatımız var." kaşlarımı çattım, her şey silik olduğu için bir şeyleri hatırlamakta güçlük çekiyordum.

"Ivan artık yok." birkaç dakika boyunca kaybettiklerimi anlatmasını dinledim, hiç biri zihnimde canlanabilecek kadar net değildi ama hissedebiliyordum, bir şeyler eksikti.

"Geçti, Carmen." dedi Natasha. Elimi bırakıp beni yatırdı ve doğrulup yatağımın karşısındaki sandalyeye oturdu.

Ben gözlerimi kapayıp yeniden uyuyana kadar da oturmaya devam etti.

WE HAD TIME-TONY STARK [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now