𝘤𝘩𝘢𝘱𝘵𝘦𝘳 𝘴𝘪𝘹

2.3K 170 4
                                    

"CARMEN, gitmemiz gerek." küçük kız, gözlerini açıp kendisini dürten babasına baktı, bugün evinde, annesiyle geçirdiği son günüydü ve uyandığı andan itibaren bitmemesini dilediği gün, işte bitmişti.

Belki saklanırsa babası aramaktan sıkılır ve onu başka birine vermekten vazgeçer diye düşünmüştü, çünkü Carmen, gitmek istemiyordu, ailesinden ayrılmak istemiyordu.

Yine de saklandığı köşeden çıkıp babasının elini tuttu sıkıca. Ondan pek fazla hoşlanmadığını biliyordu ama, son zamanlarda mutluydu. Evdeki tek çocuk olmasına rağmen babası Carmen'le ilgili her masraftan kaçınmaya çalışırdı ve Carmen, hala eve gelip annesine onu birine satacağını söylediğinde gözlerinde bitiveren mutluluğu hatırlıyordu. Gerçekten istenmiyordu.

Boş bir sokağa gelene kadar babasının elini bırakmadı. Sokaktaki evlerin uzun zamandır bir sahiplerinin olmadığı açıkça ortadaydı, pencereleri bile yoktu. Sadece parçalanmış camlar ve yıkılmış duvarlar vardı.

Karşılarındaki arabanın farları yanıp söndüğünde, babası elinden çekiştirerek onu arabaya ilerletti. Arabanın içinden inen adama ilerlediler ve adam Carmen'in boyuna eğilip onu kucağına aldı. Babasının eli kendi ellerinin arasından kayarken gözlerinden birkaç damla yaşın süzüldüğünü hissedebiliyordu.

Adam koluyla ıslanan yanaklarını sildi ve onu içerideki kadının yanına oturttu.
Carmen, silah sesi kulaklarında patlayana kadar sessizce ağladı, camdan sarkıp dışarıya endişeyle baktığında yerde gördüğü bedenle ağlaması şiddetlendi ama yanındaki kadın onu kendisine çekip yeniden koltuğa oturttu. Diğer adam arabaya bindiğinde arka koltuğa döndü, "Ağlamak onu geri getirmeyecek, Carmen."

| Rusya • 9 Yıl Sonra |


"Hanginiz önce söyleyecek?" Carmen ve Natalia, kadının önünde başlarını eğmiş hiçbir şey söylemeden durmaya devam ettiler. Sözleri vardı, asla birbirlerini ele vermeyeceklerdi.

"Ivan'a gitmesini istemiyorsanız biriniz cezasını çekmeli." tanıdıkları adamın adını duyduklarında ikisinin de nefesi kesildi, Ivan'a söylenilmesi demek, en ağır ceza demekti. Carmen başını hafifçe arkadaşına çevirdiğinde Natalia göz kırptı ve sessiz kalmaya devam ettiler.

Kadın ikisinden bir şey çıkmayacağını anladığında arkadaki adamlara eliyle işaret etti ve Carmen derin bir nefes aldı, bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Karanlıkta kalacak demekti, saatlerce ve belki de günlerce. Yemek ve su yasaktı, karşılarında duran kadın cezalarını aldıklarından emin olana kadar tuvalete bile gidemezlerdi.

Koridorda ayrıldıklarında Natalia'nın fısıldadığını duymuştu, "Я вернусь."* Carmen, Natalia'ya güveniyordu. Burada gerçekten tanıdığı ve güvenebileceği tek kişinin o olduğunu biliyordu. Natalia ilk geldiğinden beri ona her anlamda elinden geldiğince yardımcı olmayı denemişti. Bulundukları yer her ne kadar katı olsa da arkadaşlıklarını bir şekilde devam ettirebiliyorlardı.

Adam onu karanlık bir odaya itip bir eline geçirdiği kelepçenin diğer halkasını yere yakın borulara geçirdi ve kapıyı kapayıp çıktı. Carmen sessizce geriye yaslanıp gözyaşlarının dökülmesine izin verdi, günlerdir içinde tuttuklarını böyle atabilmesi bile şanstı.

Madam B, her zaman ağlamanın acıyı dindirmeyeceğini ve zavallıca olduğunu söylediği için çoğunlukla buna kızardı. Bu yüzden, kızların hiçbiri onun yanında ağlamazdı.

Karanlık odada loş kırmızı ışık parladığında Carmen sıkıca gözlerini kapadı, bu onu oldu olası korkutmuştu. Sonra saatler geçti, Carmen orada oturmaya devam etti.

Susuzluk hissi boğazını kuruttuğunda gözlerini kapayıp uyumayı denedi, çığlık atarsa cezası uzardı, orada bulunanların tek istedikleri hepsini metal kadar sağlam yapabilmekti. Duyguları silinip bir suikastçi olarak yetiştiriliyor ve her koşula dayanıklı hale geliyorlardi. Burada savaşmayı öğretiyorlardı, öldürmeyi, dövüşmeyi, kan bağlarını görmezden gelmeyi ve bazı şeylerden kaçamayacağınızı.

Carmen bunu anladığı andan itibaren onların oyuncağıymış gibi davranmaya başlamıştı, onu istedikleri şekle sokabilmeyi başardıklarını hissetmelerini istemişti. Başarılı da olmuştu. Madam B, her hareketini nazik bir baş hareketiyle onaylıyor, onu Natalia'yla yakın bir rütbede tutuyordu.

Kapı açıldığında Carmen kurtulduğuna sevinmişti ama bu kısa sürdü. Madam B, arkalarından düzenli adımlarla yürürken gittikleri odanın neresi olduğunu saniyeler içinde anladı.

Birini öldürmesini isteyeceklerdi.

Biliyorlardı.

Bir anda her şey bulanıklaştı ve etraftaki sesler tiz bir çınlamaya döndü, suratının bembeyaz olduğunu şimdiden hissedebiliyordu, birini öldürebilecek kadar cesareti yoktu.

Odaya girdiği anda eline bir silah tutuşturuldu ve Madam B kolunu düz ve dik duracak şekilde başına ipten bir çuval geçirilmiş adamın bedenine yöneltip yanına geçti.

"Bunun için hazırsın, değil mi, Carmen?" dediğinde kızın gözleri bir anlığına kadına kaydı ama hemen önüne döndü.

Gözünü hedefinden ayırmaması gerektiğini biliyordu.

Madam B, etrafında dolanıp tam arkasında durdu ve kulağına fısıldadı, "Хватит ли у тебя смелости убивать?"** Carmen nefesini tutup elindeki silahı daha sıkı kavradı.

Tekrar yanına geçen kadın kolunu kaldırıp saatine baktı ve suratına her zamanki, mükemmel gülümsemesini yerleştirdi.

"Bir dakikan var Carmen, öl ya da öldür." Carmen'in nefesleri hızlandı, kalbinin göğüs kafesini zorladığını hissetti, dudaklarını birbirine bastırdı.

Parmağını tetiğe koyup dişlerini sıktı, kadının alaycı gözlerini üzerinde hissedebiliyordu, yapamayacağını düşündüğünü biliyordu.

"30 saniye."

Carmen, tuttuğu nefesini bırakıp tetiğe bastı ve sandalyenin üzerinde çırpınan adamın harketelerinin kesilmesini izledi, ince bir çizgi halinde başının üzerinden açık mavi gömleğine akan kanına baktı.

Birini öldürmüştü.

*: korkma.

**: öldürecek cesaretin var mı?

WE HAD TIME-TONY STARK [TAMAMLANDI]Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt