𝘤𝘩𝘢𝘱𝘵𝘦𝘳 𝘵𝘩𝘪𝘳𝘵𝘦𝘦𝘯

990 76 2
                                    

GENÇ KADIN, üzerindeki cekedi düzelterek Direktör Fury'nin odasına yürürken olabildiğince sakin kalmaya çabalıyordu.

Her ne kadar bir aydan uzun süredir bu sırrı kendine saklıyor olsa da onun da kendince sınırları vardı ve o sınırlar Fury'nin kendisinden şüphelenmeye başladığını anladığında aşılmıştı bile.

Onun şüphelendiğini zaten biliyordu, neredeyse her gün arayarak durum raporu istemesi normal değildi, Carmen gibi o da bir şeylerin farkındaydı ve daha fazla saklamaması için elinden geleni yapacaktı.

Carmen önünde durduğu kapıda gerginliğini atmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Parmaklarını cekedinin düğmelerinden çekip kapının kulpunu kavrarken söyleyeceği iki kelime de olsa çoktan kafasında şekillenmeye başlamıştı bile.

İzin istemeye gerek duymadan içeri girip deri koltukta oturan adamın karşısına dikildi, cebine koyduğu küçük zarfı ona uzatırken adamın gözleri her hareketini dikkatle inceliyor, herhangibir şey yakalamak için bir saniye bile üzerinden ayrılmıyordu.

"Son bir haftanın bütün raporu burada." Nick Fury, ona alttan bir bakış atarken zarfı eline alıp içindeki flaşı çıkardı. Belleği masanın üzerine bırakırken ayağa kalktı ve yavaş denilebilecek adımlarla masanın arkasında duran kadına doğru yürüdü.

"Kayıtlara geçmeyen bir şey var mı?" Carmen kendinden emin bir şekilde başını iki yana sallarken yumruğunu sıkmamak için fazladan çaba harcaması gerekti, tahmin edildiği gibi adamın gözleri önce parmaklarına sonra gözlerine kaydı. Söylediklerinin doğruluğunu teyit etmek istercesine mavi irislerinin tam içine bakıyordu.

"Gidebilirsin Ajan." Kısa ama Carmen'e saatler gibi gelen sessizliği bozdu ve kadının hafif bir baş onayıyla kapıdan çıkıp gitmesini izledi.

Carmen kapıdan çıkar çıkmaz tuttuğu nefesini bıraktı, an itibariyle Fury'nin kendisiyle ekstradan ilgileneceğini biliyordu. Tüm şüpheleri kendine çekmişti bile, görevde yaptığı küçük hataları saymak bile istemiyordu. Sharon durumu aleyhine çevirmek için ona yakalanmadan her hareketini dikkatle inceliyordu. Carmen için bunun iki anlamı olabilirdi; ya onu öldürmek için zaman kolluyordu, ya da öldürtmek için.

"Evet, onu oraya bırak lütfen, hayır biraz daha sola." Tony, gözlerini bıkkınlıkla kaparken Steve'in yanına ilerleyip elindeki tabloyu aldı. Nasıl asılacağını dikkatle sarışın adama gösterip dakikalardır istediği yere asarken suratına tatmin olmuş bir gülümseme oturmuştu bile.

"Artık ortak salona çıkabilir miyiz?" Tony az önce önünde durduğu masanın üzerine geri dönerken başını olumsuz anlamda salladı.

"Burada kalacağım demiştim, sen tabloyu o yüzden mi asmaya çalışıyordun? Bilgin olsun, buna rüşvet denir. Hoş değil." Steve omuzları düşmüş bir şekilde yanına ilerlerken bir anlığına bu kadar yıldır arkadaşlıklarını sürdürebilmiş olmalarına hayret etti.

"Burası benim mekanım, sizinkine ihtiyacım yok. Gidin eğlenin."

"Partiler sensiz olmaz sanıyordum?" Tony, Steve'in tek kaşını kaldırarak sorduğu soruya karşılık güldü.

"Evet, öyle. Ama bu bir parti değil, aile yemeğinden farksız. Aile yemekleri sıkıcı olur. Ayrıca her gün berabersiniz zaten bir de dışarıda mı buluşacaksınız?"

"Kendine biraz zaman ayırmalısın." Tony önündeki mavi hologramı işaret ederken bir yandan da gözünü yazılardan ayırmamaya çalışıyordu.

WE HAD TIME-TONY STARK [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now