handsome plus handsome

2.8K 220 301
                                    

güneşin sıcaklığı, açık havada tenlerini bronzlaştırmaya çalışan gençlerin üzerine çarpıyor, hepsinin birer melek gibi görünmesine sebep oluyordu.
onları tanımayan sıradan bir insan, oldukça masum, günahsız ve sevimli gençler olduklarına inanamak için dünden razı olurdu ancak rockywell isimli bu küçük kasabanın sakinleri gerçeği biliyordu.
bu gençler melek olamayacak kadar şeytani ve tehlikeliydi.

hepsinin arasında iyi denilebilecek tek kişi jaehyun isimli çocuktu ancak o da öyle akılsızdı ki, beyninin kontrolünü diğer üç arkadaşına kaptırmıştı. ellerini saçlarında gezdiriyor, sevimli buklelerini dağıtmaya çalışırken dudaklarını öne çıkartarak konuşuyordu;
"johnny beni evine davet etti. ne dersiniz, sizce gitmeli miyim?"

"kafayı mı yedin sen hyun, böyle bir şey asla olmayacak."

bu cevabı veren haechan isimli çocuktu, dört kişiden oluşan bu şeytani arkadaş grubunun en arsız, en uslanmaz üyesiydi ve her zaman doğru bildiği şeyleri konuşmak gibi bir huyu vardı.

"ama neden chanie, sadece film izlemek istediğini söyledi."

"tanrım, sen cidden aptalsın. bir erkek sana 'evime gelmelisin, film izleriz' diyorsa bahsettiği şey gerçekten film izlemek değildir, sevişmek istediğini söylemek için daha edepli bir yoldur yalnızca."

"s-sevişmek mi?"

haechan'ın yanında oturan, sarı saçlarını üç dakikada bir geriye doğru atarak tırnaklarını kusursuz bir şekilde törpülemeye uğraşan ve kesinlikle haechan'ın daha az konuşan, daha zeki bir üst versiyonu olan yuta, neşeli bir kahkaha atarken cevapladı.
"ne sanıyordun, onun gibi bir adam sana pul koleksiyonunu mu gösterecekti?"

hepsinin tam merkezinde oturan, karamel rengi saçları ve eşsiz aurasıyla adeta parlayan çocuk; jaemin, grubun başı olarak son sözü söylemek üzere parlatıcısını çantasına sıkıştırırken mırıldandı.
"ee, ne diyeceksin?"

"bilemiyorum, sanırım gidemeyeceğimi söyleyeceğim. ilişkiler beni biraz ürkütüyor."

yuta dudaklarını sahte bir üzüntüyle kıvırdı.
"kıyamam sana, bence de gitme. ilkini johnny'e vermen senin için pek iyi olmaz. biliyorsun, yatakta sert sevdiğini söylüyorlar."

jaehyun hayal kırıklığına uğramış gibiydi,
"söylüyorlar mı?"

"elbette söylüyorlar hem buna gerek yok ki jaehyun, adamın tavırları ve görüntüsünü onu ele veriyor."

"öyle mi?"

artık konunun kapanmasını istediği her halinden belli olan kraliçe arı, anında söze karışmıştı.
"jaehyun, minik kıçın tıpkı şimdi olduğu gibi bakir kalsın istiyorsan gitmezsin, johnny'e kendini becertmek istiyorsan da teklifini kabul edersin. bu kadar basit. kapat artık şu konuyu."

sevimli genç aldığı uyarı ile sessizleşmiş ve eline telefonunu alıp, johnny'e gelemeyeceğini söylemek üzere arkadaşlarının yanından uzaklaşmıştı. jaemin'e gelince, şeytani genç en sonunda dikkatler yeniden kendisinin üzerinde olduğu için mutluydu. çantasını yanındaki banka bırakıp sessizce konuşmaya başladı,
"neden bu kadar zorluyor anlamıyorum, johnny ortaokuldan beri peşinde koştuğu için minnettar olmalı. ölene kadar bakir kalamaz ya!"

yuta yalnızca başıyla onaylamış, haechansa gruba geldiği günden beri hoşlanmadığı çocuk hakkında dedikodu yapabileceği bir fırsat bulduğuna sevinerek cevaplamıştı,
"johnny gibi bir adam kendisine teklif ettiği için minnettar hissetmeli, biliyorsunuz ki o her zaman okuldaki en güzel kızlarla düşüp kalkar. bu arada jaemin, ne yapacağız parti işini?
jaehyun'a söyleyecek miyiz?"

"johnny sadece bizi davet etti, partisinde jaehyun'u görmek istemediğini açık açık söyledi. bu pazartesi sadece üçümüz gidiyoruz, lucas'ın söylediklerine göre çılgın bir parti olacak!"

"yaşasın, yuta sen de geliyorsun değil mi?"

"geliyorum başka işim yok nasılsa. benim anlamadığım kısım şu, johnny neden jae'nin gelmesini istemiyor?"

bu soruya cevap vermeden önce haechan'ın alaylı bir şekilde göz devirmesi gerekmişti.
"çünkü partisi yetişkin işi olacakmış, anlarsın ya.
bir yerden hap bulmuşlar."

jaehyun'un onlara doğru yaklaşmaya başladığını fark eden jaemin sessizce fısıldadı,
"sssh sessiz olun, geliyor."

dalgalı saçlarıyla yanlarına yaklaşan çocuk üzgün bir ifadeyle banka oturup mırıldandı,
"gelemeyeceğimi söyledim."

arkadaşları sessiz ve gergin bir şekilde oturmaya devam etmiş, kısa bir süre sonra jaemin isimli çocuğun uzun boylu ve atletik yapılı sevgilisi yanlarına gelip keyiflerini iyice kaçırmıştı çünkü hiçbirisi lucas'dan hoşlanmıyordu. jaemin sevgilisinin dudaklarına tutku dolu bir öpücük kondurup güzel gülümsemesini açığa çıkarttı. şimdi zavallı lucas'ın tek yapabildiği karşısındaki eşsiz güzelliği seyredebilmekti. önce boğazını temizlemiş ardından da büyülenmiş gibi bir ses tonuyla sormuştu,
"hey, nasılsın güzelim?"

"iyi sayılırım."

"ne oldu?"

jaemin isteklerinin çok daha hızlı bir şekilde yerine getirilmesi için kollarını karşısındaki genç adamın boynuna sarmış ve fısıltıya benzer, şehvet dolu bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.
"iyi sayılırım çünkü bu sabah arkadaşlarımla okula gelirken arabamın tamponunu elektrik direğine çarptım ve annem gördüğünde çok sinirlenecek."

elleri sürekli lucas'ın omuzlarında geziniyor ve ne istediğini anlayabilmesi için talepkar gözlerini bir an bile sevgilisinin yüzünden çekmiyordu. şansa bakın ki, genç adam hiçbir zaman anlayışlı birisi olmamıştı bu yüzden hâlâ aptal bir gülümsemeyle sevgilisini izliyordu. ne zaman ki jaemin onu uyarır gibi sertçe dürtmüş, o zaman lucas sevgilisinin ne demeye çalıştığını anlamıştı.

"oh şimdi anladım, tamamdır. birazdan antrenmanı asıp arabanı ustaya götürürüm çıkışa hazır olur."

"sen bir tanesin."

jaemin sevgilisinin dudaklarını bir kere daha öptüğünde lucas kollarını karşısındaki ince bele sarıp keyifsiz bir şekilde söyledi,
"keşke seninle daha çok baş başa kalsak."

"kalıyoruz zaten."

genç adam, sevgilisinin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken gözlerini biraz ileride oturan haechan, yuta ve jaehyun üçlüsüne doğru çevirdi.
"kalmıyoruz, ne zaman seninle konuşsak arkadaşların bizden on metre ileride oturup konuştuklarımızı dinliyor."

"dinlemiyorlar."

cırtlak pembe, 'bad bitch' yazısı basılmış bir t-shirt giyen haechan kollarını bağlayıp avazı çıktığı kadar bağırdı.
"dinlemiyoruz."

lucas yalnızca gözlerini devirmişti ancak sevgilisinin dikkati çok daha farklı bir yerdeydi.
jaemin şimdi biraz ilerideki çim sahada sarı saçları ve yapılı vücuduyla futbol antrenmanı yapan bir çocuğu izliyordu. gözlerini kaçamak bir şekilde sarışın çocuğun kusursuz fiziğinde gezdirip sevgilisine döndü,
"bu kim lucas?"

"sarı saçlı olan mı?"

"evet."

"neden soruyorsun?"

"daha önce görmemiştim çünkü."

"okula yeni geldi, ben de bugün gördüm. aynı takımdaymışız."

"ismi ne?"

"jeno. ne hoş bir isim öyle değil mi?"

güzel çocuğun tek görebildiği jeno'nun kaslı kollarıyken bir sevgilisi olması büyük haksızlıktı, değil mi?

"çok hoş gerçekten..."

böylece konu kapanmış ve lucas bir daha yeni çocuktan söz etmemişti ancak atladığı bir şey vardı; biricik sevgilisi jeno'yu gözüne kestirmişti, şimdi tek istediği ona sahip olmaktı. hayatı boyunca ne istediyse er ya da geç elde ettiği göz önünde bulundurulunca, o kadar imkansız bir dileği de yoktu üstelik.
ancak her zaman olduğu gibi kader jaemin'in gücünü, kararlılığını ve iradesini sınayacak, bunun için de en büyük zaaflarını kullanmaktan çekinmeyecekti.

****

burn book - nominOù les histoires vivent. Découvrez maintenant