i think it means i love you

1K 126 118
                                    

yuta ve jaemin spor salonuna girdiklerinde karşılarında biricik arkadaşlarını görmek onları hayrete düşürmüştü. jaehyun kar beyazı gömleği ve dar pantolonuyla buzların üzerinde zarif daireler çizerek süzülüyordu ancak gözlerini huzurla kapattığı için izlendiğini fark edememişti. onları şaşırtan yalnızca günlerdir aradıkları arkadaşlarının birden ortaya çıkması değil aynı zamanda bu kadar iyi kayabilyor olmasıydı çünkü hyun, bu yeteneğinden şimdiye dek hiç bahsetmemişti. nana kollarını sitemkâr tavrıyla göğsünde kavuşturmadan önce ellerini birkaç kere çırpmayı da ihmal etmemişti.
"bakın kim buradaymış!"

japon çocuk, arkdadaşının kolunu hafifçe itekledikten sonra piste doğru yaklaşmaya başladı. yüzündeki ifadeyi okumak, özlemini tahmin etmek imkânsız gibiydi. sesini yapabildiği kadar soğuk ve duygusuz bir tonda tutmaya çalışarak sordu, "neredeydin jaehyun?"

hyun'un da yutadan pek farkı yoktu, soğuk bir cevap vermeye çalışarak söyledi,
"birkaç günlüğüne akrabalarımızda kaldık."

"sizin akrabanız yok."

"var, yalnızca uzaktalar."

yuta öfkeli bakışlarını özlediği yüzde gezdirdi. bir yanı öylece çekip gittiği için onu ölesiye dövmek isterken diğer yanı ise ikisinden başka kimsenin olmadığı herhangi bir yerde gözlerini izleyip saçlarını okşayarak saatler geçirmelerini istiyordu. dişlerini sıkarak konuşmaya devam etti, "şerefsiz adamın teki yüzünden daha ne kadar yas tutmayı planlıyorsın peki?"

güzel çocuğun dudakları üzgün ifadesini gizleyemeyerek öne doğru çıkmış, bakışları anında yere düşmüştü.
hayal kırıklığına uğramış gibiydi, "yas tutmuyorum."

"tutuyorsun işte, şu haline bir bak; zavallı gibi görünüyorsun! johnny seni sevmiyor jaehyun. bunun o kalın, aptal, bir boktan anlamayan kafana girmesi için daha ne olması gerekiyor, illa ki gözlerinin önünde başkasıyla mı sevişmesi lazım?"

hyun arkasındaki trabzanlara doğru kaymış, öfkeyle üzerine yürüyen arkadaşından uzaklaşmaya çalışmıştı. çoktan dolmaya başlayan gözlerini kolunun tersiyle silerken mırıldandı, "rahat bırak beni."

"ne halin varsa gör!"

japon çocuk öfkeyle bağırdığında nana araya girip ortamı sakinleştirmeye çalıştı.
"yuta sakin ol lütfen, jaehyun sen de üzerine alınma. birden çekip gittiğin için seni çok merak ettik. ben sadece söylemek istiyorum ki pişmanım ve-"

"dinlemek istemiyorum. buraya sadece antrenman yapmak için geldim, ikinize de kafa tutmaya çalışmıyorum, niyetim nefretinizin odağı olmak değil."

jaemin arkadaşını kaybetmek üzere olduğunu hissediyordu, çaresizce kaşlarını kaldırıp kısık sesiyle söyledi.
"hani bir erkek için arkadaşının kuyusunu kazmazdın, şimdi neden beni arkanda bırakıyorsun?"

jaehyun umutsuzca omuz silkip gözlerinden akan yaşları umursamaksızın cevapladı, "kuyunu kazmayacağım sadece bir süre seni görmek istediğimi sanmıyorum. ne zaman yüzüne baksam aklıma yaptığın şey gelecek."

"bizim arkadaşlığımız bayağı bir adam yüzünden bitecek öyle mi?"

"johnny'i seviyordum jaemin, biliyorsun... johnny'i seviyorum."

nana sağ ayağını isyankar tavrıyla yere vurduktan sonra sordu,
"peki ya bizim arkadaşlığımız ne olacak?"

salonun en uzak köşesine kaymadan önce arkadaşının mırıldandığı cevap ise kısa ancak netti.
"üzgünüm ama bunu düşünmesi gereken sendin."

bu cümlenin ardından spor salonunu terk eden jaemin, yuta'nın da kendisiyle beraber dışarıya çıktığını görünce merakına engel olamayarak sordu. "sen nereye gidiyorsun?"

burn book - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin