park knights

845 127 100
                                    

"ve ben de ona jaehyunla johnny'nin sevgili olduğu yalanını söyledim-"

bu cümleler üzerine koyu kahve saçlarını bir süre önce kızıla çevirmiş olan jeno, kafası karışmış gibi sormuştu.
"iyi de neden haechan'a bunları söyledin ki?"

"elbette güvenilirliğini sınamak içindi. chan hemen gidip naeun'a yumurtlamış olsa gerek naeun da gelip hyun'a saldırdı böylece onun artık bizim dostumuz olamayacağı tescillenmiş oldu. işler erkenden çözüldüğü için mutluyum."

"zekice ama aynı zamanda çok amatörce."

nana elini sertçe yanındaki gencin dizine vurdu.
"işe yaradı mı peki? yaradı. öyleyse amatörce olduğunu söyleyemezsin."

"kusura bakma ama taktiklerin çok klişe na jaemin, yeni numaralar öğrenmelisin."

"önce yüz verip sonra reddetmek gibi yüce ve daha önce hiç kullanılmamış bir taktiğin sahibi sayın lee jeno, elbette önerinizi dikkate alacağım."

muhtemelen beş yaşının altındaki çocuklar için dizayn edilmiş üstü kapalı bir kaydırağın ortasında oturan iki genç, sessizce birbirlerinin gözlerini izledikten sonra ilk karşılaşmalarını hatırlayarak gülmeye başlamışlardı.
"sana haddini bildirirsem beni aklından çıkartamazsın diye düşünmüştüm." dedi jeno.

bakımlı saçlarını elleriyle düzelten güzel çocuk ise kısık sesiyle mırıldandı.
"bak işte bu çok güzel taktik, haklıymışsın. haftalarca tek düşündüğüm senden intikam almaktı."

artık çok daha yakın olduklarını hisseden jeno merakla sormuştu,
"bana en kötü planını anlat, ben de kendiminkini anlatacağım."

"yetenek avcılarının geleceği büyük maçtan önce soyunma kabinine kamera yerleştirip görüntüleri bütün kasabaya izlettirecektim."

"huh, sence bu benim iyiliğine olmaz mıydı?"

"nasıl bir yetenek avcısı böyle rezil edilmiş bir genci takımına almak ister ki?"

"fazla kasabalı düşünüyorsun, eminim umursamazlardı hatta belki gurur bile duyabilirlerdi."

nana göz devirdi.
"abartma. sıra sende."

"pekala, analatırım ama gitmeyeceğine söz ver."

"söz."

genç adam kaydırağın kalın plastiği sebebiyle yüzünü zar zor seçebildiği çocuğu izleyip anlatmaya koyuldu,
"takımına katılıp sürekli etrafında dolanarak güvenini kazanmayı ve turnuva günü geldiğinde seni süpürge dolabına kilitlemeyi düşünüyordum."

jaemin bütün parkta duyulabilecek kadar yüksek sesli bir kahkaha attıktan sonra başını arkaya yaslarken söyledi,
"ne saçma planlarımız varmış, şimdi düşündüğümde hiç mantıklı gelmiyor hatta oldukça çocuksu."

"çocuksu olmak için fazla masumiyetten uzaklar."

"bu konuda haklısın, ne dersin artık gitmiş midir?"

kızıl saçlı genç başını yavaşça kaydıraktan dışarı çıkartmış ve etrafı süzdükten sonra cevaplamıştı.
"etrafa kimse yok ama yine de hava kararana kadar bekleyelim."

nana ceketinin iç ceplerine gizlediği bira şişelerini çıkartıp iç çekti. bunları çalmak için çok uğraşmaları gerekmişti üstelik neredeyse arkalarından koşan dükkan sahibine yakalanıyorlardı, plana sadık kalıp sahilde içemeleri gerekiyordu ancak şimdi tek istediği bu kaydırağın içinde oturup sabaha kadar jeno ile konuşmaktı.
bacaklarını yanındaki gencin dizlerinin üzerine uzatırken onayladı,
"bekleyelim. bu sırada bir oyun oynamak ister misin?"

"tamam, ne oyunu?"

"ikimiz de birbirimize istediğimiz soruları sorabileceğiz, cevap vermek zorunlu ve pas hakkı yok."

"anlaştık, ben başlıyorum."
eğlendiği her halinden belli olan jeno'nun gözleri kısılıp ince bir çizgi halini almıştı.
"-neden o üçüyle arkadaşsın, yani demek istediğim onlarla gerçekten arkadaş mısın?"

nana anladığını belirtir gibi başını salladı.
"evet gerçekten öyleyiz yani öyleydik. haechanla çok eskiden beri tanışıyoruz, aslına bakarsan ihanetine hiç şaşırmadım desem yalan olmaz çünkü her zaman fazla kızgın birisiydi. etraftaki diğer insanlara, nefes alan ve almayan her şeye. çok fazla espiri yapıp gülümsediği için böyle düşünmek zor olabilir ama inan bana o hep mutsuzdu. bir süre sonra verdiği sevginin karşılığını alamamaktan yorulmuş olmalı. doğrusunu istersen bazen yanımda olduğu zamanları özlüyorum..."

kızıl saçlı genç, çenesini yanındaki gencin dizine yaslayıp yüzlerini biraz daha yaklaştırmış ve jaemin'in duygulandığı için kızarmaya başlayan yanağını hafifçe okşamıştı. tekrar soru sorduğunda tek amacı konuyu değiştirmekti,
"ya diğerleri?"

"uh, onlara gerçekten çok bağlıyım. bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama benim içim ailemden daha önemliler. yuta tam bir koruyucu hyung gibidir, her zaman doğruları söyler ve daha iyi olmamı ister. jaehyunsa küçük kardeşim gibi, içinde kötülüğe dair hiçbir şey yok. onlarlayken mutlu hissediyorum."

"bu çok güzel, umarım hiç ayrılmazsınız. şimdi sen bir şeyler sormak ister misin?"

"aslında evet, uzun zamandır sana sormak istediğim bir şey var."

"ne?"

"sana göre tam olarak neyim?"

yapılı gencin kirpikleri hafifçe titreşti.
"anlamadım."

"basbayağı neyim işte... her daim kötülük peşinde koşan bir şeytan mıyım, biraz takılıp sonra vazgeçeceğin bir eğlence mi yoksa gerçekten vakit geçirmekten hoşlandığın birisi mi?"

kısılan gözler ciddi bir yüz ifadesi eşliğinde açılmış ve genç adam açıklamaya koyulmuştu,
"ilk başlarda yalnızca eğlence peşinde koşan sürtüğün teki olduğunu düşünüyordum, beni kullanmaya çalıştığın için sana öfkeliydim sonra soyunma odasına girip turnuva için takım oluşturacağını söylediğinde amacının bana rahatsızlık vermek olduğunu düşündüm ve kötülük peşinde koşan bir şeytan olduğuna karar verdim. biraz zaman geçince çıkarları için uğraşan bencil bir çocuk olduğuna inandım şimdiyse bana göre ne olduğun hakkında düşünmüyorum."

"bu nasıl bir cevap böyle?"

jeno omuz silkti,
"nasıl birisi olduğun önemli değil artık. karşımda bir jaemin var, beraber minik bir kaydırağın içinde kör karanlıkta oturuyor ve herşey hakkında konuşabiliyoruz. onunlayken kendimi mutlu hissediyorum ve bunu sonsuza dek yapabilirim, bundan ibaret."

nana kaşlarını ilgiyle kaldırıp başını salladı,
"sanırım haklısın, önemli olan tek şey birlikteyken nasıl hissettiğimiz."

kızıl saçlı genç başını jaemin'e yaklaştırıp ikisini masum bir öpücüğün içine çekti. gözleri kapalı, elleri ise sıkıca birbirine kenetliydi. iyiden iyiye kararan hava yüzünden hiçbir şey göremiyorlardı ancak kalpleri heyecandan öyle hızlı çarpıyordu ki kısa sürede ayrıldılar. başını jeno'nun göğsüne yaslayan nana zar zor nefesini düzenledikten sonra söylemişti,
"bu çılgınlık."

"biliyorum, değil mi?"

"şimdi ne yapacağız?"

"sallanmak ister misin?"

bir kere daha gözlerini kapayıp göğsüne yaslandığı genci öpen güzel çocuk, ani hareketlerle kaydıraktan kaymadan önce rekabeti başlattı.
"salıncaklara ilk ulaşan kazanır, son ulaşan da yalnızca kazananı sallar."

nana'nın aşağıya kayıp mutlu haykırışlar eşliğinde salıncaklara kadar koşmasını izleyen genç adam, kendisine engel olamayarak gülümsedi.

mahallelerindeki eski bir parkta geçirdikleri buluşma onları birbirine yakınlaştırmış ve aralarındaki garip uyumu açığa çıkartmıştı.

******

iyi geceler herkese,
sağlıklısınızdır umarım ve bu arada diğer bölüm final ✌
💛🌈🌻

burn book - nominDove le storie prendono vita. Scoprilo ora