banana brain

1K 142 234
                                    

dönüp duran ışıklar, birbirine olabildiğince yakın dans eden terlemiş bedenler ve yüksek sesli müzik, jaemin'in umrunda bile değildi. güzel çocuğun tek yaptığı etrafındaki kalabalığın tezahüratlarıyla kendinden geçerek dans etmekti. girişte aldığı neon çubukları minik bir aparat yardımıyla bileklik gibi kullanıyor böylece en küçük hareketinde bile herkesin onu izlediğinden emin oluyordu. narin elleri önce saçlarını düzeltmiş ardından bütün vücudunda gezinmeye başlamıştı. hareketleri yavaştı, göğüslerini, ince belini ve uyluklarını yavaş yavaş okşayan dokunuşlarıyla birlikte yere eğilmeye başladığında arkasından bir ıslık sesi duymuş, kendinden emin tavırlarıyla gülümsemişti.

jeno'nun müdahale etmeye karar vermesi için bu kadarı yeterliydi, kalabalığı yararak dans eden çocuğun yanına gitmiş, bileğini kavrayıp çıkışa doğru çekiştirmeye başlamıştı. nana'nın arkasından geleceğini, ayak uyduracağını hatta onunla dışarı çıkmaya dünden razı olduğunu düşünüyordu ancak yanılmıştı. bileğini kurtaran genç, çatık kaşları ve sert sesiyle kıskançlığına yenilen genç adamı azarlamaya başladı,
"ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"seni buradan götürüyorum!"

ince kaşlar kusursuz bir açıyla havaya kalkarken jaemin abartılı şekilde göz devirdi ve sordu,
"ne hakla?!"

"çık şuradan, böyle dans etmeni istemiyorum."

"neyse ki sana isteyip istemediğini sormuyorum."

jeno karşısında dikilen, her cümlesine ters cevaplar verip duran gencin kolunu sıkıca kavradığında jaemin hırsla bağırmaya başladı.
"bu yaptığına taciz derler seni pislik."

"tamam, kendin gel o zaman. evime gidelim ve aramızdaki sorunları konuşup çözmeye çalışalım ne de olsa takım arkadaşıyız artık."

genç adam olduğu yerde şuh bir kahkaha atarken başını pişmanlıkla salladı, "bunca zamandır şerefsizlik yapıyorsun ama hâlâ eve birileri nasıl atacağını öğrenemedin mi?
bak jeno dürüst olacağım, bu senin için bile küçük düşürücü."

"benimle gel dedim sana."

güzel çocuk, karşısında duran sinirli genci umursamaksızın yeniden kalabalığa karışırken oldukça keyifliydi. aslına bakarsanız öfkelenmişti, jeno'nun bir pislik olduğunu düşünüyor yine de kahrolası derecede yakışıklı suratını, tepkilerini ve kendisini kıskanıp kıskanmadığını deli gibi merak ediyordu.
bedenini müziğin ritmine bırakmış etrafı süzerken arkadaşlarını fark etmesiyle adımlarını o tarafa doğru çevirmesi bir oldu. yuta ve jaehyun boyunlarında kolye gibi taşıdıkları neon halkalarla dans ediyor, birbirleriyle gülüşüyorlardı. jaehyun sırtını yuta'nın göğsüne yaslamış yavaş yavaş sallanıyor, yuta ise elini arkadaşının beline dolamış önündeki bedenin kulağına bir şeyler söylüyordu.

jaemin yanlarına geldiğinde, onu ilk fark eden jaehyun olmuştu. sevimli gözlerini genişçe açarken kendi boynundaki halkayı çıkartmıştı bile, "gelip bizimle dans etsene jaemin."

"üçümüz nasıl dans edeceğiz?"

nana soruyordu çünkü üç gencin de hoşlandığı müzikler ve dans etme tarzları birbirinden geceyle gündüz kadar ayrıydı. jaemin her türlü şarkıda dans edebileceğine inanıyordu, yuta'nın elektronik müziğe düşkünlüğü vardı jaehyun'un ise slow aşk şarkılarına...

ancak jaehyun'un çözüm bulması zor olmadı, elini havaya kaldırıp neşeli sesiyle söyledi. "sadece çalan şarkıya ayak uyduralım, daire oluşturmaya ne dersin?"

böyle bir teklifi arkadaşı jaehyun değil de bir başkası yapmış olsa nana düşünmeden reddederdi ancak bu gece jeno dışında kimseyi üzmek istemiyordu. gülümseyerek arkadaşlarına yaklaştı ve ellerini havaya kaldırarak dans etmeye başladı. daha üçü bir arada eğlenmeye yeni başlamışken aniden yanlarına gelip jaehyun'un omzuna çarpan beden yüzünden dikkatleri dağılmıştı. haechan buradaydı, çatık kaşları, sıkı sıkı bağladığı kolları ve yüksek perdeden çıkan sesiyle oldukça öfkeli görünüyordu, "ne hakla bana böyle davranırsınız huh?"

ona hak ettiği cevabı veren her zamanki gibi yuta oldu,
"kimsenin sana bir şey yaptığı yok, böyle de kalmasını istiyorsan arkanı dönüp geldiğin deliğe geri dön."

"sizden nefret ediyorum, sözde arkadaş olacaktınız ama bakıyorum da ben yokken keyfiniz pek bir yerinde."

jaehyun öne çıkarttığı dudakları ve hafifçe belli olan gamzeleriyle gerçek bir melek gibi görünüyor, dahası öyle de konuşuyordu. elleriyle saçlarını düzeltirken neredeyse duyulamayacak kadar kısık sesiyle uyardı, "chan doğru söylüyor yuta, o bizim arkadaşımız. eğer hepimizden ihanetin için özür dilerse onunla yeniden barışabiliriz."

nana itiraz ettiğini belli etmek için başını sallayarak araya girdi, "öyle bir şey olmayacak, o bizim için bittin. artık ne dese boş."

"bunu da sen mi söylüyorsun jaemin? istersen ağzımı açtırma da şimdilik yanında duran salak arkadaşını kaybetme."

jaemin onun neyden bahsettiğini adı gibi biliyordu ve eğer jaehyun'u johnny'nin evine kasıtlı olarak gönderdiği ortaya çıkarsa hiç iyi şeyler olmazdı bu yüzden aceleyle araya girmişti, "kes sesini ve defol."

"yanlış ata oynıyorsun na jaemin."

yuta, elini jaehyun'un bileğine sararken arkadaşını yanına doğru çekerek  tartışmadan uzak kalmasını sağlmaya çalıştı. öfkesini gizlemeyi denese de jaehyun'un alttan alta veya açıkça küçük düşürülmesi, yuta'yı her zaman delirtirdi bu yüzden başıyla uzakları işaret ederken bağırarak söyledi, "defol haechan!"

"ah, hadi ama yuta! sen de mi bu aptalın-"

"kes sesini."

"kime anlatıyorum ki, bu çocuk ikinizin de gözünü kör etmiş."
hacehan başıyla anladığını belirten bir hareket yaptıktan sonra eski dostlarıyla uğraşmaktan vazgeçip naeun'un yanına dönmüştü.
jaehyun ise kafası karışmış ifadesiyle jaemin'i izlerken dayanamadı. "o sana bir şey mi ima etmeye çalıştı?"

"hayır, devam edelim hadi. kıskandığı için böyle yapıyor olmalı."

üç arkadaş moralleri bozulmuş şekilde yeniden önlerine dönmüşlerdi ki köşeye sıkıştırılmaktan ve küçük düşürülmekten hiç hoşlanmayan jaemin duraksayıp kendi kendisine konuşur gibi söylendi, "siz devam edin, ben geliyorum."

nana kararını vermişti. bu velet artık fazla oluyordu ve haechan'ın ipini çekmesi gerekiyordu. aklındaki planı uygulayabilirse basit bir hamleyle bugün bu partide almak istediği bütün zaferleri elde edebilirdi. içki masalarının olduğu kısıma doğru yürürken yolda başka bir kızın elinden bira dolu bardağı alıp kafasına dikmişti. dikkatini dağıtacak bir şeylere ihtiyacı vardı.

kalabalığı tarayan gözleri en sonunda aradığı bedeni bulduğunda iç çekip adımlarını hızlandırdı. pişman olmadan veya kendi kendisini vazgeçirmeden önce intikamını almalıydı. okulun en gözde öğrencilerinden johnny suh'un önünde dikildiğinde hem yanı başındaki sevgilisi naeun hem de onun sağındaki haechan şaşkın bakışlarıyla jaemin'i izliyordu. neden burada olduğunu merak ediyor olmalıydılar. nana'nın hamlesi ise hem beklenmedik hem de vurucuydu. parmaklarının ucunda yükselmiş, suh'un dudaklarını öpmeye başlamıştı.
naeun'un gözleri hayret içinde genişlerken etraftaki diğer insanların da ondan farkı yoktu. hepsi şaşkına dönmüştü.

johnny ise jaemin'i durdurmak veya iteklemek yerine kendisini öpen gencin zarif beline elini yerleştirerek öpücüğü derinleştirmeye başlamıştı. ikilinin dudakları bir süre sonra ayrıldığında etraflarına toplanan kalabalıktan tezahüratlar yükselmeye başladı, "öp, öp, öp!"

nana ise yalnızca haechan'ın ve jeno'nun tepkisini ölçmeye çalışıyordu. görünüşe göre lee jeno bu sahneye dayanamayarak çekip gitmişti çünkü ortalıkta görünmüyordu.
haechan'a gelince, o kelimenin tam anlamıyla yıkılmış gibiydi.

genç adam, memnun bakışlarla etrafı süzdü. bir taşla iki hatta üç kuş vurmuştu zaten naeun'dan da pek hoşlandığı söylenemezdi. ancak salondaki kalabalığın üzerinde gezdirdiği bakışları tanıdık simayla buluştuğunda durumun pek de iç açıcı olmadığını fark etti çünkü biricik arkadaşı jung jaehyun dolu gözleriyle kendisini izliyordu.
jaemin ise yalnızca pişmanlık içinde fısıldayarak söyleyebildi,
"jaehyun..."

******

iyi geceler millet, çok kızmayın lütfen nanaya o sadece intikam almaya çalışıyordu 😅

burn book - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin