spoiled

1.5K 186 236
                                    

jaemin etrafındaki tüm insanlar tarafından dünya üzerindeki tek ve yegane insan gibi davranılmaya alışmış olmasından kaynaklanan şımarık tavırlarıyla etrafı süzüyordu. sınıftaki diğer kişilere soracak olursanız çoğu onun kahrolası bir sürtük olduğunu düşünüyor ancak aynı zamanda karşı konulamaz bir cazibesi olduğunu da inkar etmiyordu. öyle garip bir aurası vardı ki, herkesin içinde küçük düşürdüğü insanlar bile onun etrafında olmak için çırpınıyor, zamanlarının çoğunu onun hakkında konuşarak geçiriyorlardı. giydiği markalar kısa süre içinde kasabadaki gençler arasında popüler oluyor ve diğerleri o parçaları satın alana dek jaemin çoktan yeni bir trend başlatmış oluyordu. herkesten bir adım önde olması onu erişilemez bir figür haline getirmişti.

bugün de tıpkı diğer günler olduğu gibi bütün ihtişamıyla ikonlaşmış sırasında oturuyor ve ders hariç her şeyle ilgileniyordu. güzelce törpülenmiş tırnakları pahalı bir makyaj dergisinin sayfalarını çevirirken etrafında olup bitenlerden bir haber gibiydi. jaemin'in sadık askerleri; haechan, yuta ve jaehyunsa kendi sıralarında en az arkadaşları kadar saçma işlerle uğraşıyorlardı. güzel çocuğun dikkati ancak cebir hocaları sert bir sesle arkadaşının ismini söylediğinde dağılmıştı,
"haechan, sen neyle uğraşıyorsun öyle!"

chan ellerini masum bir şekilde iki yanına açıp cevapladı,
"hiçbir şey."

"cebine bir şey sakladığını gördüm. ver onu bana."

"dedim ya hiçbir şey saklamadım."

arka sıralarda oturan ve haechan'a deli divane aşık olan mark anında savunma moduna geçmiş ve yüksek sesle söylenmişti.
"bir şey saklamadığını söylüyor bay kim, artık derse devam edecek misiniz?"

adam keyifsiz bir surat ifadesiyle önüne döndüğünde haechan da yan sırasında oturan ezik çocuğun silgisini kafasına fırlatarak sınıfta bir kahkaha tufanı kopmasına sebep olmuştu. bay kim yeniden arkasına dönüp gülüşen kalabalığa uyaran gözlerle bakmış ve dişlerini sıkarak uyarmıştı,
"her neye gülüyorsanız kesin şu zırvalığı."

yaklaşık beş dakika sonra zilin çalmasıyla ders bitmiş ve tahmin edilebileceği gibi buna en çok bay kim sevinmişti. sınıftaki kendini beğenmiş, başbelası veletlerden gerçekten nefret ediyordu.

hocanın sınıftan çıkmasıyla sırasından kalkan jaehyun, diğer üç arkadaşının yanına giderken keyifsiz gibiydi. konuşmaya başladığında ise sesinden adeta hayal kırıklığı akıyordu,
"bu yaptığın çok kabaydı chan."

"asıl kabalık o kadar çirkin bir silgiyi sınıfa getirip herkesin göz zevkini bozmak. tanrım üzerinde matematik problemi çözen jesus vardı."

"ne olmuş yani futbolu seviyorsa?"

"gabriel jesus değil seni aptal, gerçek jesus. sakalları, inancı ve hacı olan.
ah tanrım bu noel yalnızca senin için zeka dileyeceğim. iletişim kurmakta zorlanmaya başladık."

chan'ın asık suratı yanlarına yaklaşan johnny ile aniden değişmiş ve çocuk birden gülümsemeye başlamıştı. jaemin pek çok sefer olduğu gibi elbette şimdi de olan bitenin farkındaydı. şeytani arkadaşı bu kas yığınından hoşlanıyordu, jaehyun'un üzerine herkesten çok gidiyor olmasının sebebi de buydu. sonuçta yuta ve kendisi de pek tabii jaehyun'un üç yaşındaki bir çocukla eş zekada olduğunun farkındaydı ancak bunu haechan kadar sık dile getirmiyorlardı.
arkadaşlarının arasında yükselecek herhangi bir kavga jaemin'in keyfini kaçırabilirdi bu yüzden güzel çocuk sevimli bir gülümsemeyle sohbeti yönetmeye başlamıştı.
"hey johnny, nasılsın?"

"iyiyim. antrenmanım yeni bitti yemek yemeye gidiyordum ve belki jaehyun da acıkmıştır diye düşünmüştüm."

özenle taradığı karamel rengi saçlarını başka taraflara bakarak düzelten arkadaşları neredeyse fısıltı sayılabilecek kadar kısık bir sesle cevap verdi.
"hayır teşekkür ederim ben aç değilim hatta az önce aklıma geldi, öğle arası yemeği evde yiyeceğime dair anneme söz vermiştim. gitmem gerek, görüşürüz millet."

johnny neredeyse refleks sayılabilecek kadar ani bir hareketle jaehyun'un kolunu kavradığında haechan'ın memnuniyetsizliği yüzünden okunabiliyordu. genç adam uzun zamandır sevdiği çocuğun nazlı tavırlarına alışmıştı bu yüzden onu incitmemek adına ipek kadar yumuşak bir sesle sordu,
"jaehyun, seninle evine kadar yürümemi ister misin?"

"hayır kendim gidebilirim."

sevimli beden aceleci bir şekilde kolunu kurtarıp oradan uzaklaştığında johnny yalnızca iç geçirmişti.
"onun derdi ne?"

"yalnızca nefes alabiliyor olması. bilirsiniz kitaplar ve beton binalar da en az jaehyun kadar sabit ve düşünceden yoksun ama nefes almıyorlar. o neden alıyor ki?"

bu cevabı veren kişi haechan olmasına rağmen johnny onu duymazdan gelerek jaemin'e dönmüştü. jaeminse her zamanki gibi adil oynamıyor, herkese arzuladığı şeyi verecekmiş gibi davranıp kimseye hiçbir şey vermiyordu.
"sinirleri çok bozuk john, onu boşver. dün senin başka kızlarla yatıp kalktığınla ilgili bir şeyler duymuş. sanırım kıskandı."

"hiçbir zaman kendisini bana bırakmıyor ki, sürekli kaçıyor. jaehyun benim olsa onu asla aldatmayacağımı biliyorsun jaemin."

"biliyorum elbette, halledeceğim merak etme. bak ne diyeceğim johnny, seninle bir anlaşma yapalım."

genç adam kararsız bakışlarını jaemin'in kendinden emin yüzünde gezdirmiş ve sormuştu,
"ne anlaşmasıymış bu?"

"sen düşün taşın, bir tarih beğen ve jaehyun'u evine davet et. ben de bu sefer davetini reddetmemesini sağlayayım."

"bunu yapabilir misin cidden?"

"sence bu dünyada yapamayacağım bir şey var mı?"

"o zaman soruyu biraz değiştirelim, bunu neden yapasın?"

"çünkü yardımına ihtiyacım var."

"ne konuda?"

"senin şu çılgın parti var ya hani, işte o partiye birini davet etmeni istiyorum ve birini de oyalamanı."

"kimi davet etmemi istiyorsun?"

"jeno. sizin takıma yeni girmiş olması gerek, görmemiş olan imkansız. fark edilmeyecek gibi değil."

"dur bakalım doğru mu anladım, yani benden çocuğa arkadaşımmış gibi davranıp partime davet etmemi ve gerçekten arkadaş olduğum lucas'ı da bir şekilde oyalayıp partiden uzak tutmamı istiyorsun öyle mi?"

"yuta, chan şuna baksanıza ne kadar da zeki bir genç adam değil mi?"
bu sözün üzerine yuta yalnızca gülümsemiş haechan ise tepkisiz bir şekilde konuşmayı dinlemeye devam etmişti.

"dediklerini yaparsam jaehyunla aramı yapacak mısın?"

"elbette, ben sevgililerime olmasa da anlaşmalarıma her zaman sadık kalırım. jaehyun işini olmuş bil, başaramazsam beni neyle tehdit edeceğini biliyorsun nasılsa."

"anlaştık. partide görüşürüz."

"sabırsızlıkla bekliyorum, görüşmek üzere johnny."

genç adam gülümseyen bir yüz ifadesiyle yanlarından uzaklaşmış ve o köşeyi döner dönmez haechan öfkeli bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
"bunu nasıl yaparsın jaemin, johnny'i jaehyundan uzak tutup bana ayarlamaya çalışacağını söylemiştin."

"öyle de yaptım. ortaokuldan beri adamın koynuna sokmadığım kişi kalmadı ama jaehyundan vazgeçmiyor. üstelik bu senin beceriksizliğin haechan, onu şimdiye dek tavlayamadığın için üzülmelisin çünkü artık johnny'nin desteğine ihtiyacım var."

aklındaki plan kusursuz bir şekilde işlerken çantasını son bir kez daha düzeltip üst kata, erkek arkadaşının yanına doğru ilerleyen jaemin arkasında iki şaşkın arkadaş bıraktığının farkındaydı ancak ihanet etmeye hazır bir arkadaş bıraktığını çok sonraları öğrenecekti.

******

burn book - nominWhere stories live. Discover now