armsrace

993 137 75
                                    


jungların evinde kimse olmadığı için nana planladığı akşam yemeğini hayata geçirememişti. herşey kötüye gidiyormuş gibi hissediyordu çünkü jaehyun partiden sonraki iki gün boyunca okula gelmemiş, telefonlarını açmamıştı. sıkıntılı bir şekilde koridordaki dolabının kapağını kaparken iç geçirerek söylendi, "nerede bu çocuk anlamıyorum ki!"

yuta da tıpkı jaemin gibi endişeliydi, kaşlarını çatıp gözlerini etrafta gezdirerek konuşmaya başladı. "acaba bir tanıdıklarının evine gitmiş olabilir mi?"

"ama kimin... kimseyle konuşmuyorlar, öylece evden uzaklaşıp tatile gidecek paraları da yok. hem annesiyle ash de ortalıkta görünmüyor. başlarına kötü bir şey gelmiş olmasın?"

"senin gibi bir arkadaşı varken başına daha kötü ne gelmiş olabilir ki?"

iki arkadaş koridorun diğer tarafından kendilerine seslenen haechan'a döndükleri zaman ufaklığı kollarını bağlamış acı acı gülümserken görmüşlerdi.

"cidden ama cidden şu sıralar hiç seninle uğraşacak havamda değilim." diye cevapladı nana.

öyle sinirliydi ki her an birilerinin üzerine saldırabileceğini hissediyordu ancak chan uyarıyı dikkate almak yerine kendini beğenmiş tavırlarıyla onlara doğru yaklaşmaya başlamıştı. gözlerindeki tehlikeli parıltılar, uğursuz bir şeylerin habercisi gibiyken sesi her zaman olduğu gibi neşeliydi,
"belki de buradan gitmeye karar vermişlerdir."

japon çocuk tedirgin olmuştu, bu ihtimal hakkında düşünmek bile istemiyordu bu yüzden hızla tersledi. "huh, saçma! jaehyun neden öyle bir şey yapsın ki?"

"bilmem belki de birisi kulağına bazı şeyler fısıldamıştır..."

nana sıktığı dişlerinin arasından fısıldar gibi kısık sesiyle sordu, "ona ne söyledin haechan?"

"gerçekten duymak istiyor musun?"

"sana ona ne söyledin dedim!"

"uzatmanın alemi yok, siz de hiç eğlenceli değilsiniz nasılsa; johnny'nin partisinde jeno ile kırıştırabilmek için en yakın arkadaşını sattığını söyledim işte. yaptığın minik anlaşmadan ve onu nasıl da basit bir malmışcasına kullandığınızdan bahsettim."

"yalan söylüyorsun, bu kadar ileriye gitmiş olamazsın."

"kimin ne kadar ileriye gidebileceğini ancak tanrı bilir öyle değil mi jaemin? bunu bana sen öğrettin."

"seni kahrolası."

yuta kafası karışmış gibiydi, arkadaşını kolundan tutup kendisine doğru çevirirken elleri titriyordu. haechan ne konuştuklarını duyamasın diye fısıldamaya başladı, "hyun buradan gitmiş olamaz, adım kadar eminim buna."

"ya benim yüzümden gittiyse yuta o zaman ne yaparım, kendimi nasıl affettiririm?"

"imkansız, taşınmış olamazlar çünkü evlerinin kira sözleşmesi yıllık olarak düzenleniyor. başka bir ev daha tutabilecek paraları yok ayrıca gitmiş olsalar eşyalarını taşırlardı. mutlaka duyardık."

"yani sence olan biten her şeyi anlatmadı mı, blöf mü yapıyor?"

"sanmam, parti meselesini anlatmıştır. hyun her nereye kaybolduysa sebebinin bu olduğuna adım kadar eminim. dostluk ve ihanete karşı ne kadar hassas olduğunu biliyorsun."

genç adam öfkeli bir şekilde saçlarını çekiştirip yanı başındaki dolaba tekmesini geçirdikten sonra etraftaki herkesin onu duyabileceği kadar yüksek sesle bağırdı, "hepsi benim hatam."

"sssh, bağırma jaemin. tek suçlu sen değilsin, o planı yaptığında ben de sana karşı çıkmamıştım bu yüzden ikimiz de eşit ölçüde suçlu sayılırız."

burn book - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin