14 Eylül 2013
Lisenin son yılındaydı Jisung. 18 yaşına giriyordu o gün. Sadece birkaç ay sonra ise kurtulacaktı şu okul denen şeyden. Üniversiteye gitmek istemiyordu ama başka ne yapabileceğini de bilmiyordu. Ama kesinlikle üniversiteye gitmeyecekti. 4 yıl daha katlanamazdı okula gitmeye
Aklı karışıktı ama yaşıtlarına kıyasla daha rahat hissediyordu bu konuda. Ders çalışmak gibi bir gayesi yoktu
Ama rahat olduğu tek konu buydu. Kafalarını test kitaplarından kaldırdığı an tek yaptıkları onu aşağılamak olan insanlarla bir arada bulunuyordu. En çok da bu yüzden mezun olmak istiyordu. Polis onu temize çıkarsa bile hakkında başını alıp giden 'Kendi ailesini ve arkadaşlarını öldüren gizemli çocuk' dedikoduları üzerine kara bir leke gibi yapışmış, temizlemeye çalıştıkça daha da kirletmiști kendisini
O masumdu, kimseyi öldürmemiști Jisung
En azından öyle olduğuna inanmak istiyordu. Çünkü her gün saatlerce kendisine fısıldayan ses aklını karıştırıyordu. Ailesini düşünmemesini söylüyordu ama katil olduğu düşüncesi ile o kadar bütünleștirmiști ki Jisung'u kendisinden şüphelenmeden duramıyordu Jisung. Ancak ne zaman böyle düşünse ses ona kafasına takmamasını söylüyordu
Soğuk havayı içine çekip titrekçe geri verdi. Gözleri kapanmış, yüzüne esen rüzgarı iliklerine kadar hissetmeye çalışıyordu. Soğuğu hissettikçe zihni açılıyordu sanki
Gözlerini açıp etrafına bakındı. Binanın arkasında kimse yoktu. Ayı kapatan bulutlar ve uzaktan gelen sesler ile baş başaydı. Parmaklarının arasındaki sigarayı hızlıca bitirip yere attı ve ayağıyla ezdi. Binanın ön tarafına ilerleyip apartmana girdi
4.kata çıktığında sweetinin şapkasını açıp zile bastı. Seungmin kapıyı açana kadar bekledi. Saat daha 9'du. Bu Seungmin'in kitaplara gömüldüğü saatti
Kapı açılır açılmaz içeri girip üşüyen ellerini birbirine sürttü. Seungmin onu gülümseyerek karşılamıştı. Jisung salona geçerken onu takip etti
Aniden tepesinde patlayan konfeti ile korkuyla yerinde sıçradı Jisung
"Doğum günün kutlu olsun, Jisung!!"
Boynuna sarılan Jisung ile kahkaha atarak bağırdı Seungmin de. Jisung büyümüş gözlerle odadaki gülümseyen Hyunjin, Jeongin ve bütün süslemeler ile büyük pastaya baktı
Hayır
Hayır...
Lütfen yapmamış olun...
Küçük bir kıkırtı işitti.
Gözleri dolarken dişlerini sıktı. Seungmin'in boynuna doladığı kollarını çekip yumruklarını sıktı. Odanın ortasındaki pastaya iğrenerek baktı
"Neden?" gözünden bir damla aşağı süzülürken yüzleri düşen Hyunjin ve Jeongin'e baktı
"Neden doğum günümü kutluyorsunuz?"
Aynı şeyi yapacaklardı değil mi?
Tıpkı ailesi gibi ona son bir iyilik yapıyorlardı
Sonra yüzüne bile bakmayacaklardı
Onu göndereceklerdi
Dudakları titremeye başlarken Hyunjin öne atlayıp açıklamaya çalıştı ama onu duyamadı Jisung. Aklını tamamen ele geçiren sesi duyabiliyordu sadece
Kimin ölmesi gerekiyor Jisung?
Kimin terk edilmesi gerekiyor?
Herkes gibi onlar da seni kandırdı
Bunu onların yanına mı bırakacaksın?
Kulaklarını kapatıp arkasını döndü. Seungmin'i hışımla yana itip kapıya doğru koştu. Kapıyı çarparak dışarı attı kendisini. Kulaklarında çınlayıp duran sesten kaçmaya çalışıyor gibiydi. Koşarak merdivenlerden inip dışarı çıktı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken sokakta yapabildiği kadar hızlı koştu
Yapamazdı, onlar Jisung'un arkadaşıydı
Onları öldüremezdi
Nefessizlikten inip kalkan göğsü kuru bir hıçkırık ile sarsıldı. Rüzgâr doğrudan suratına esiyor ve kahverengi saçlarını arkaya savuruyordu. Soğukluk yine zihnini açmıştı. Ama yardımcı olduğu söylenemezdi. Daha net duyuyordu sesi
Seni bunca zaman kandıran insanlara nasıl arkadaşım diyebilirsin ki Jisung?
Onlar ölümü hak ediyorlar
YOU ARE READING
99 Souls & 1 Murder [Minsung]
Fanfiction99 insanın canını aldığında senin canını almak için geleceğim Han Jisung Minho x Jisung