17

4.9K 825 288
                                    

22 Eylül 2020

1 hafta olmuştu Changbin öleli. Yapacak hiçbir şeyi yokmuş gibi etrafta dolanıp duruyordu Jisung. Büyük ihtimal Changbin'in cesedi çoktan bulunmuştu ve polis onu arıyordu ama kimin umrundaydı ki? Jisung saklanmakta ve polislerden kaçmakta profesyoneldi.

Karanlık sokakta elleri ceplerinde dolaşırken yere bakıyordu. Belki kafasını kaldırsa karşısındaki mükemmel okyanus manzarası ile ışıklı köprünün güzel uyumunu görebilir ve aşık olabilirdi ama Jisung yerdeki kirli ve kırık taşlara bakmayı tercih ediyordu. Etrafındaki güzellikten habersizdi, hayat da böyleydi. Hayat güzeldi ama görmek istediğimiz şey aptal bir kaç taş olurdu genelde. O taşlara takılır ve varlıkları yüzünden sinirlenirdik. Halbuki sadece bir taştı, ona bakmadan bile yürüyebilirdiniz.

Jisung için durum biraz farklıydı. Başını kaldırdığında göreceği şeyi biliyordu ama ilgisini çekmiyordu. Yerdeki taşlar ile karşısındaki beton yığını arasında bir fark yoktu onun için. Her şey manasız ve gereksizdi, zevk vermiyordu.

Kol saatini kontrol edip iç çekti. Sabah 4'e geliyordu ama bir gram bile uykusu yoktu. Belki cevap verir diye bir ümit seslendi.

"Minho"

Hiçbir şey duyamadığında "Adın bu muydu?" diye sordu.

Evet.

Minik bir tebessüm ile başını kaldırdı Jisung. Etrafına bakındı "Bir keresinde Changbin söylemişti"

Biliyorum.

Oturacak bir bank bulunca yürümeyi bırakıp banka yerleşti Jisung. Okyanusu önüne alıp siyah derinliğin kıyıya vurduğu hırçın dalgalarına bakındı.

"Onu tanıyordun değil mi?"

Evet.

Minho ona hemen cevap vermemişti. Söylemekten çekiniyordu. Şu ana kadar Jisung'la iletişim kurmaktan çekinmemiști ama şimdi basit bir şey hakkında konuşmak bile zor geliyordu sanki. Sesi durgun ve duygulardan soyutlanmıș gibiydi. Sadece moralinin bozuk olduğunu anlayabiliyordu Jisung.

"Nereden tanıyordun?"

Aynı yerde büyümüştük.

Anlayarak başını salladı Jisung. Minho onun iç sesini duyabiliyordu aslında Jisung bir şey düşünmüyordu şu anda. Minho'ya güveniyordu. Aklında olan tek şey de ona güvenmeye devam etmesiydi.

Ama sorun şuydu ki Jisung kendisine güvenmiyordu.

Derin bir iç çekip gözlerini ovaladı. Yüzünü sıvazlayıp ayağa kalktı tekrar. Artık gitmesi gerekiyordu.

Ters tarafa doğru yürümeye başladı.

Nereye? Eve gittiğimizi sanıyordum.

"Ev ait olduğun yerdir Minho" kendi kendine güldü "Ait olduğum yere gidiyorum"

Sormayı bıraktı Minho. Jisung bahsettiği yere ulaşana kadar bekledi. Dar yollardan geçip giderken ait olduğu yerin neresi olduğunu düşünüp durdu. Acaba Minho'nun ait olduğu yer neresiydi.

Aslına şu anda Jisung'un karşısına çıkmak istiyordu Minho ama bunu yapamazdı. Sınırı geçtikten sonra bir kere ortaya çıkarsa tamamen bir insana dönüşürdü ve bir daha eski haline dönemezdi. Ayrıca Jisung'u öldürmek zorunda kalırdı.

Jisung'un ait olduğu yere bakılırsa bunu uzun bir süre de yapamayacak gibiydi.

Jisung karakola girerken buruk bir gülümsemeyle onu izledi sadece. İnsan olsaydı eğer Minho da böyle yapardı. Kendisini teslim ederdi.

Çünkü daha fazla insanı öldürmek, öldürtmek istemiyordu.

Jisung çantasından geçen hafta Changbin'in kullandığı kamerayı çıkardı. Fotoğrafları gösterdi, onu kendisinin öldürdüğünü itiraf etti. Birkaç ay önce çalınan elması anlattı, şu ana kadar öldürdüğü kişilerden bahsetti. Üstü kapanmış dosyaların hepsini açtı.

Ailesini nasıl öldürdüğü kimse anlayamadı ama anlamaya gerek var mıydı ki? O bir katildi ve ihtiyaçları olan tek bilgi de buydu.

Hapise tıkılmayı geçelim idamı hak ediyordu o. Neyse ki şanslı bir piçti.

__________________

Bu kitabı ilk okuduğunuzda Angst olacağını anlamış olmalıydınız djskdmsmx aslinda kitabın sonu angst değil ama aynı zamanda angst falan nasıl tanimlamam gerektiğini bilmiyorum fmdmxmsmmdms

99 Souls & 1 Murder [Minsung]Where stories live. Discover now