14. Bölüm: Gerçek suçlu

183 26 66
                                    

Hayallerimiz hep bize imkansız gibi görünsede ondan vazgeçtiğimiz an gerçekleşiyordu. Onun bana sarılması, benim onun kokusunu içime çekmem hayallerim arasındaydı. Ama son olanlar hayallerimin bir çırpıda yok olmasına neden olmuştu. Şuan olduğumuz konum bana hayal gibi gelsede kokusu, o güzel kokusu herşeyin kanıtıydı. Kaç dakika olmuştu? Ben saniyeleri sayacak kadar sevdiğim bu adam, bana dakikaları unutturmuştu. Gecenin en güzel zamanlarına gelirken ne o benden ayrılıyordu ne ben bu fırsatı tepiyordum.

Ağlamalarım iç çekişlere, iç çekişlerim sessizliğe kendini çokdan bırakmıştı. Boyun girintisine yaslı olan başım onu rahatsız ediyor mu düşüncesi ile hafifçe geri çekmek istiyordum. Fakat bu his o kadar güzeldi ki daha biraz önce ağladığım aklımdan silinmiş, bunun heycanını yaşıyordum. Dayanamadım. Eğer biraz daha ona sarılırsam gittikçe kendimi bu aşka kaptırıcaktım. Fazlasıyla kendimi ona bırakmışken artık biraz da olsa toparlanmam gerekiyordu.

Sıkıntılı bir nefes verirken saçlarım küçük rüzgarımla boynunda iki tarafa uçuştu. Kendisini kasmasıyla huylandığını anlayıp geri çekildim. Ne kadar geri çekildim desemde boynuma sarılı olan kolu bana sadece onun yüzünü görebilecek bir mesafe tanımıştı. Bu mesafe Ayberk'in yakın yüzüyle azalmışken kalbim unuttuğum heycanımın iki katını bana sunmuştu.

Şans biraz olsada benden yanaymış gibi Ayberk karşıya bakıyordu. Ona baktığımı bilmesine rağmen gözlerini kıpırtdatmadan önüne bakmaya devam etti. Yüzünde tek bir ifade yokken yine içinde bu ifadesizliğin yanında bir fırtına kopuyor gibiydi. Hislerden tek anladığım olay gülmek üzülmek ve ağlamaktı. Ama ona bakınca bir çok his varmış gibi düşünüyordum. Sevgi aşk bunlar değilde onda tek gördüğüm şey hüzündü. Bu herşeyden çok farklıydı. Gülerken, severken, dokunurken her şeyi birazda olsa hüzünle yapıyor gibiydi. Bu onu ne zaman benimle göz göze gelse gördüğüm ifadeydi sanki.

Bana yalan söylüyor diye düşünmek en çok istediğim şeydi. Sözleri her günki gibi zehir içeriyordu. Bu bir yılanın zehirli olduğunu bilip ondan kaçma korkusu gibiydi. Bana sözlerindeki zehri vurarak ondan kaçmamı istiyordu. Yada herşey göründüğü gibiydi o bir zehirdi ve beni hiç yanında istemiyordu.

Gözlerim uzun süre yüzünde oyalanırken düşüncelerim bir filmin en güzel sahnesine fon müzik ekliyordu. Ona bakarken kalp atışlarım iyice artarken kendimi alı koyarak geri çekilmeye çalıştım. Boynumdaki kolu ne kadar sıkı olmasada ağırlığı yüzünden zorlanmıştım. Başaramadığımı anlayınca direk kafamı kolunun arasından çıkarmak için bir elimle kolunu havaya kaldırmıştım ki kolunu kendisi çekmişti. Yanlış bir şeyler olduğunu hissederken bunun anında ne olduğunu öğrenmem kendime bir beşlik çakmam için büyük bir sebepti. Ama şuan hiç sırası değildi.

Kolunu çeker çekemez belimi saran parmakları beni kendine çekmişti. Mesefeler artmışken bir daha azalmıştı. Yüzlerimiz arasında birbirimizi net görebileceğimiz şekilde bir uzaklık varken kendimi geri çektim. Vücutlarmız hala birbiriyle bütünken kafamı geri çekmeyi başarmıştım.

"Ne yapıyorsun be!" Onu seviyor olmam bana yaklaşabileceği anlamına gelmiyor canım. Okeyyy!

Yüzünde anında bir sırıtış oluşurken karanlık sokakdaki tek ışıkdan faydalanarak gözlerin uzunca baktım. "Ne yapıyorum be?" İçimde oluşan gülücüklere engel olarak kaşlarımı çattım. Ah Ayberk, içimde o ifadene nasıl kahkahalar attığımı bir bilsen. Ama şuan hiç sırası değil. Hiçbir şey olmamış gibi davranmanın hiç sırası değil.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Ayberk?" İsmini kendi dilimle söylerken o an bir garip oldum. Bana bu ismi hergün söylemem gerekiyor gibi hissettiriyordu. Tabi herşey onun yaptıklarını aklıma getirene kadar. Bu onunla aramızdaki mesafeyi 30 cm değilde binlerce kilometreymiş gibi her saniye kendini hatırlattırıyordu.

Hayalet OrkideWhere stories live. Discover now