17. Bölüm: Yalan

105 15 72
                                    

Karşılıksız aşk mı en zoruydu, yoksa sonunu bilmeden sevmek mi?

Nereye gittiğimi bilmeden çıktığım bu yolun sonuna mı yaklaşıyordum? Çünkü yolu daha yarılamadan güçsüzlüğüm yolun sonunu benim için bitiş yapmıştı.

Gözlerimi açtığım da yatağımda sırt üstü yatarken bulmuştum kendimi. Zihnim ilk önce hiçbir şeyi hatırlamazken yavaş yavaş anılar akın ediyordu. En büyük pişmanlığım olan o bir kaç kutu bira (Net içinde başka bir şeyler daha vardı!) artık içmeyeceğime yemin ettirmişti.

Huzursuzlukla yatak da doğrulmamla ilk önce yere düşmem ardından hastane derken geceye olan bir çok anı zihnime sızmıştı. Gecenin sonunda Ayberk'le sarıldığımızı hatırlasam da orada neler konuştuğumuzu hatırlamıyordum. Daha doğrusu şuan ona kafamı yoracak durumda değildim.

Ağlamakdan ağıran başım ve bandajlı dizim kendini belli ederken sıkıntılı bir nefes çektim. İlk önce Hare'nin baş ucuma koyduğu ağrı kesici ve suyu içtikden sonra odanın boş olmasından faydalanarak rahat rahat kıyafetlerimi giydim. Lacivert kot şortumu giyerken zorluk çeksemde sonunda giymiştim. Beyaz tşörtümü de giydikden sonra banyo da dişlerimi fırçalamak için yavaş adımlarla ilerledim. Şort getirmem beni şuan mutlu etsede mükemmel pantolonlarıma elveda etmiştim.

Göt kadar olan banyomuzda dişlerimi fırçalarken bir ara havadaki tüm havayı soluduğumu düşünüp kapıyı açıp içeriye hava girmesini sağladım. Dişlerimi fırçaladıkdan sonra saçlarımı yapmış ve çatlayan dudaklarıma naneli dudak kremini sürüp dışarıya adımladım. Beyaz spor ayakkabılarımı zar zor giyinip kapıyı açtım. Oda kartımıda arka cebime sıkıştırıp kafeterya'ya ilerlemeye başladım. 2 dakikalık yürüyüş alanını 10 dakika yapmışken sonunda herkesin doluştuğu alana girebilmiştim. Tepsimi alıp bir kaç şey doldururken bana el sallayarak yerini belli eden sırıtık ikili ve Burç'un oturduğu masaya ilerledim. Ama her günün aksine bugün fazladan misafirlerimiz vardı. Betül, Nur ve onların arkadaşları Ali ve ve ve ve nefret içeren bakışlarımı attığım Furkan! Ne kadar güzel bir ortam!

"Uyuyan çirkin kalkmış." Furkan'ın sırıtarak söylediği şeyler sinirlerimi zıblatsa da onlardan en uzak köşe olan Burç'un yanına geçtim. Burç'un da onları sevmediğine kalıbımı basabilirdim.

"Dünden sonra nasılsın Asel'cim?" Nur'a gülümseyerek iyi olduğumu belli eden bir kaç kelime sarf edip önüme döndüm. Anlamdıramadığım iştahsızlılığım kendini belli etmişken sadece bir kaç şey yiyebilmiştim. Bu süreçte tek kişiyle muhabbet etmemiş ettikleri sohbeti bile dinleyememiştim. Eğdiğim kafamı kaldırıp kimseyle göz göze gelme ihtimalinide yok etmiştim.

Ayberk'in dün gece yanımda olması kalbimin atış hızını değiştirirken neden birbirimize sarıldığımızı hatırlamaya çalışıyordum. Sadece ismimi söylediği o an aklıma geliyor gerisi yok oluyordu. Biraz daha kendimi zorlasam hatırlayacağımı biliyordum ama kafam o kadar doluydu ki bir şeyi düşünürken diğer bir çok şey buna engel oluyordu.

Bir his vücutumu işgal ederken kafamı masadan kaldırarak kafeterya da gözlerimi gezdirdim. Sonra yeşilin en güzel tonu olmayan çünkü yeşilin ne kadar farklı bir tonu olacağını bilmediğim gözlerine baktım. Anında gözlerimiz buluşmuş bir çay içmek için sandalyelerini çekmiş masaya oturmuşlardı. Şu akılla dahi espiri yapabiliyorum! ALLAH'IM NE MÜKKEMMEL BİRİYİM!

Gözlerini üzerime dikmiş beni izliyordu. Dirseklerini masaya dayayıp çenesinin altında birleştirdiği eliyle kısık bakışların ardında gizli duygularıyla izliyordu. Yemek tepsisi olduğu gibi dururken bu uzak mesafeden bile belli olan gözlerinin kızarıklığı içimi burkmuştu. Acı ve o tatlı his vücudumu çokdan ele geçirmiştiler. Masanın altında kalan onun görüş açısına girmesini sağlayan bacaklarıma baktı. Gözü bacağımdan çok bandajlı yerde doladığını bilmek rahatsız olmamamı sağlamıştı.

Hayalet OrkideWhere stories live. Discover now