18. Bölüm: Hüzün

167 22 111
                                    

Hüzünler ve onlara üzülenler...

■□■□■□■

Bazen herkes gibi sadece oturup düşünmek ve saatlerimi böyle harcamak istiyorum. Bazen ise hiç düşünmemek. Beynimi yiyip bitiren düşüncelerin yanında o kaybolmuş güzel anıları bulamayacağımı biliyordum. Ne zaman düşünmek için bir girişimde bulunsam sonu dudaklarımın stresden parçalanması vede bulanık bir zihin ile bitiyordu. Bu her zaman bir çıkmaza sokardı.

Bir kitabın sayfasını açıp okumak finalin de bitimine üzülmek isterdim. Ama o kitabın sonuna geldiğimde tek düşündüğüm şey hüzün ve acı. Bir kitabın baş karakteri olup her zaman mutlu sonla biten bir kitap olmak isterdim. Ve bu her biten kitabın sonunda tekrarlanırdı. Ardından hayaller. Onunla kurulmuş hayaller. Bizim asla bir mutlu sonumuzun olmayacağını bildiğim hayaller. Belki 3 sezon belki 5 sezon hayatımın ikisinde mutlu olsamda üçünde ağlayacağımı bildiğim bir film gibi. Ve sezon finalinde bol hüzünlü bir son gibi. Bellirli olan acılar.

Kamp alanında herkes çadırlarıyla ilgilenirken ben bir köşede sırtımı ağaca yaslamış çadırımı yapan Hare ve ona yürümek amaçlı yardıma gelen esmer tenli hafif uzun saçlı çocuğu izliyordum. Kamp alanında herkes kendi halindeyken açtıkları şarkılar konuştukları sesler etrafda gürültü yapsada doğadan gelen kuş cıvıltıları yok ediyor gibiydi.

Hare ve esmer çocuk hem sohbet ediyor hem çadır kurarken, ben telefonumdan açtığım şarkıyı dinleyerek onları izliyordum. Sohbetlerine bir ara katılmaya çalışsamda benimle pek ilgilenmemişlerdi. Bizim çadırın hemen yanına kurulan Burç ve Alp'in çadırı diğer yanımızda kurulmaya devam eden Ayberk'in çadırı beni gittikçe strese sokuyordu. İki tarafdan da gelen baskıyı anlatamazdım. Burç'un her dakika başı, bana bakıyor mu diye Ayberk'i kontrol etmesi bunaltmıştı. Ayberk'in ise pişkince arada bakışları beni buluyor ardından sırıtarak önüne dönüyordu. Olayı hiç bir şekilde anlamasamda bu benim canımı sıkmaya çokdan başlamıştı. Şurdan kalkıp ormana girip sabahdan beri tuttuğum çişimi salmak çok isterdim. Eğer sakat bir kız olmasaydım tabiki de. İleride tahtadan oluşturulan tuvalet vardı. Ortak alan olmaması için ikiye bölünmüştü. Oraya geldiğimizde bir kere uğramıştım ve koku canlanıp beni ordan metrelerce öteye fırlatabilirdi. Bu yüzden kamp alanına geldiğimiz 2 saat boyunca kıvranmakla kalmamıştım birde su içemiyordum daha çok tuvaletim gelir diye.

Hare ise esmerle konuşmakdan dönüp bana bakmıyordu. Birazdan Alp'e küçük çocukların annesine yaptığı gibi paçalarına yapışıp "Tuvaletim geldi!"diyecektim. Maalesef Alp iyi bir anne olamayacak kadar kıllıydı.

Diğer yandan oda arkadaşımız olarak gördüğümüz iki kız küçük bir arkadaşlık ilişkisi oluşturmuştu aramızda. Ama öbür tarafdan ise Furkan piçine sövmekle yetiniyordum. Bu çocuk şeytanla yarışacak kadar kötü ve sinsiydi. Bunu bir tek benim farketmem ise üzücüydü.

"Haydi gel, haydi gel içelim. Derdini alda gel..." Şarkıya eşlik ederken ilerde tanımadığım insanları incelemeye başladım. Hatta bir ara Uygar'ı görmüş gibi oldum. Bir aralar sıklıkla konuşmuş olsakda şu sıralar ne onu nede mesajlarını görmüştüm. İkimiz de kaybolmuş gibiydik. Kimse kimseye mesaj atmıyordu.

Sonra sıkılıp başka şarkı açtım. Onu da bitene kadar iğrenç sesimle söyledim. Sıkıldım az kalsın altıma ediyordum ama devam ettim. Öyle iradeliyim zekiyim çeviğim ayol!

Biten şarkıların yerini yenisi alırken çadır hala ortada yoktu. Onun yerine ev dikecekler sanırsam. Ben bıkmış bir vaziyette açtığım kolu jelibon paketinden birer birer şekerleri ağzıma tıkıyordum. Bir ara Alp gözlerini diksede onun çantasındaki hazineyi bildiğimden vermedim. Sadece 2 gün burda kalacak olmamıza rağmeb sürüyle abur-cubur almış ve bilgisayarına film indirmişti. Eğer film gecesi yaparsak diye. Ayrıyetten de 3 tane telefon şarj etmemiz için powerback almış ve doldurmuştu. Birde sarjı ve internet paketini fulletmişti. O ve yaşam tarzları beni çok etkiliyor...

Hayalet OrkideWhere stories live. Discover now