23|Lunapark

192 15 3
                                    

Bölüm 23|Lunapark

-Jeonikook iyi okumalar diler...

"Hayat çok karışıktı; Bir sürü engebeli yolları vardı,Bir sürü pürüzleri ama bir o kadar da düzleri vardı. Ve ben o engebeli yolları düze çevirmiş, mutluluğu yakalamıştım."

"Siz çıkın ben Cho Hee'yi hazırlayıp gelirim."

Hepsi kafalarını sallayıp asansöre bindiler. Ben de hızlıca odama inmeye başladım.

Saat sabah 8-9'du ve biz şimdi lunaparka gidecektik. Hayallerinin hepsini tek tek gerçekleştireceğim. Ne olursa olsun istediği gibi olacak.

Bunun için çok beklememiş miydi? Hayalleri artık gercekleşmeyi beklemiyor muydu?

Tüm minikler bunu hakkediyordu ki. Onlar şu dünya da ki en masum varlıklardı.

Mutlu olmak onların hakkıydı. Kimse de alamazdı.

Odaya girip hızlıca uyanmış miniğimin yanına gittim. Gözlerini açmaya çalışması bile tatlıydı.

"Miniğim." Diyerek yanına gittim. Saçlarına öpücük kondurmaya doyamıyordum. O kadar güzel bir histi ki.

"Hadi bakalım küçük Hanım bir yere gidiyoruz."

"Nereye gidiyoruz?"

Bu hâline gülerek onu kucağıma aldım. Tanrım! Niye bu kadar mutlu hissediyordum?

"Süpriz."

"Ama neresi ki?"

Meraklı haline ilk kez tanık olmuştum ama o kadar tatlıydı ki. Gerçekten!

Hızlıca üstünü değiştirmeye başladım, bir yandan da vereceğim cevabı düşünüyordum.

"Süprizler söylenmez miniğim. Hem merak etme görünce çok sevineceğin birşey."

Ayakkabılarını da giydirip, küçük elini tutum. Şuan merak ettiğini biliyordum ama söylemeyecektim. Gördüğü zaman daha çok sevinirdi.

"Offf!"

Bu hâline kıkırdasam da çok belli etmemeye çalışıyordum. Ben şuan gayet mutluydum.

...

"Miniğim şimdi gözlerini bağlamamız gerekiyor." Cebimden göz bandını çıkartıp, gösterdim.

Gerçekten süpriz olmasını istiyordum.

"Niye ki?"

Cevap vermeyip göz bandını takdım. Gideceğimiz yere kadar sabretmeliydi. En azından birkaç dakika.

Arabadan inince, hayranların  fısıldışmalarını, fotoğraf çekmelerini duyuyordum ama çok önemsediğim söylenemezdi.

Galiba tüm gün de önemsemicekdim.

Eğlence aletlerinin önüne gelince,elimi tutan küçük bedenin boyuna indim. Tepkisini merak ediyordum. Hemde fazlasıyla.

Göz bandını çıkartınca; etrafa bakınmaya başladı. Ardından sanki daha nerede olduğunu yeni anlamış gibi şaşkınlıkla bakınmaya devam etti.

Bu durum onun kadar beni de mutlu etmişti.

"Evet miniğim. Merak ettiğin süprizi beğendin mi?"

Miniğime bakıp ne diyeceğini düşünmeye başladım. Cevap vermiyordu.

"Ama birşey eksik ki."

Onun boyuna indim.

"Yemekleri unutmadınız değil mi?" Diyen Jin hyung'a göz devirdim. Biz neyin derdindeydik, o neyin derdindeydi!!

Bakışlarımı tekrar miniğime çevirince, gözlerinde daha önce görmediğim bir bakışı gördüm. Tuhaf bakıyordu ve ben asla anlamıyordum.

"Ne eksik miniğim? Eğer şuan-"

"Seni seviyorum baba." Boynuma dolanan kollarla ve duyduğum kelimeyle kalakaldım.

O bana baba demişti.

Bana baba demişti.

Tanrım! Bana baba demişti.

Kollarımı küçük bedenine sarıp, onu koklamaya başladım. Bu kokuyla bir ömür yaşaya bilirdim.

Duyduğum burun çekme sesiyle ağladığını anladım.

"Miniğim ben bunu ağla diye yapmadım ama sen ağlıyorsun."

"Olsun. Gene de seni seviyorum baba."

Ondan ayrılarak, o dolmasına bile kıyamadığım ama şuan akan gözyaşlarını silmeye başladım.

"Ağlamak yok. Bugün mutlu olucaz. Anlaştık?"

"Anlaştık."

Bu gece çok güzel geçecekti.

Hayat çok karışıktı; Bir sürü engebeli yolları, Bir sürü pürüzleri ama bir o kadar da düzleri vardı. Ve ben o engebeli yolları düze çevirmiş, mutluluğu yakalamıştım.

Şimdiyse çok mutluydum.












16.05.2020

02.45

-Jeonikook

SingularityOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz