7|ilk kalp ağrısı, en çokta o acıttı canımı

2.4K 303 399
                                    

song|blackbear- idfc

Jimin dalgalarıyla beni sürükleyecek, boğacak fırtınalı bir okyanustu. Tuzlu suyu göğüs kafesime kadar yayılmış, tenimi yakmıştı. Savrulan dallarımı kırıp gitti sanki, bir nefesim vardı almak için, şimdi ise savrulan bedenimi zor taşıyordu ruhum.

Ruhu ruhuma çarparak bana en esaslı darbesini atıp gitmişti. Elim kolum bağlı bir şekilde kaldım ve kurtulamadım sert dalgalarından. Savruldum, düştüm ve kanadım.

Ondan uzak kalamayan yüreğime inat işleyen mantığım da tuzla buzdu artık. Düşünmeden edemiyordum, ne yapacağımı bilmiyordum artık. Ne söylesem, ne yapsam bundan sonra kifayetsizdi sanki. Dalgalar omuzlarımı çoktan aşmıştı, bunun olacağını bile bile yüzmüştüm.

Boğulacağım olan fırtınalı okyanus gözlerinde verdim son nefesimi. Park Jimin benim için artık sadece yan komşu değildi. Zihin oyunum, çözemediğim bulmacam, değişen renklerimdi. Bir gün maviyse bana, diğer gün siyahtı.

Park Jimin dokunamayacağım, sayamayacağım kadar fazla renklere sahipti. Onun renkleri benim sabit beyaz rengime sıçrarsa dağılırdım. Şimdi ise toparlanamıyordum. Asansörde yaşadığımız o sıcak ve ağır saatler zihnimde dönüp duruyor, yetmezmiş gibi o an ne hissettiysem sol göğsüme o his tekrar vuruyor, kalbim ağrıyor, nefeslerim daralıyor, yanaklarımı ateş basıyordu.

Kendime gelemiyordum. Kendimde değildim, çok uzaktaydım.  Yolumu kaybetmiş gibiydim. Nereye gidersem çıkış yolunu bulamıyordum. Her yolun sonu aynı gibiydi artık. Park Jimin açtığım her kapının ardındaydı.

Her yerdeydi. En çokta aklımdaydı. Aklımın kapıları ona hep açıktı. Ne içeriye giriyor, ne de kapıyı kapatıyordu.

Sıkıntıyla ofladığımda kafamı sıraya gömdüm. Öğle saatleriydi yine. Ders sırasında bile kendimi veremiyordum. Kaybolduğumu söylemiştim, gerçekten de öyleydi. Jimin arka sıraların birinde tek başına oturuyor, her zamanki gibi uyuyorken ders saatinde, benim aklım onunla doluyken en sevdiğim edebiyat dersine bile katılamıyor, dikkatimi derse veremiyordum.

Şayet Bayan Hani, bana hasta olup olmadığımı bile sormuştu. Dışarıdan nasıl göründüğümü tahmin edebiliyordum. Jimin'in arada gözleri üzerime kayıyor, bakışlarını hissedebileceğim şekilde üzerimde gezdiriyor, ağırlığı altında eziliyordum.

Beni bakışlarıyla eziyordu. O derin, efsunlu bakışları, gözlerinin koyu kahveleri sıçrıyordu beyaz ruhuma. Beni siyaha boyuyordu sanki. Gözleri benim ruhuma kısyasla fazla karanlıktı.

Bunu bildiğim halde neyin cesaretini gösterip girmiştim evine, ne diye bana yaklaşmasına, zihnimi meşgul etmesine izin vermiştim? Tanrım neden bunlara engel olabilecek gücü, kuvveti ruhumda bulamıyordum?

Değişiyordum. Zayıftım, onun yanında daha da güçsüzleşiyordum.

Bundan nefret ediyor, kendimi ve ortalıkta sarhoş gibi dolanan ruhumu pataklamak istiyordum.

"Jeongguk." adımı bir kızın seslenmesi ile irkildim. Düşüncelerim dağılırken her bir yana, başımı sıradan kaldırıp bana seslenen sınıf arkadaşım Jisoo'ya baktım.

Gözlerimi açık kahvelerine diktiğimde tebessüm etti. Ne var dercesine bir bakış attığımda fazla bekletmeden şekilli dudaklarını araladı.

"Bay Wonzi verdiği test ödevini sınıftan toplamanı istedi. Son saat okulda olmayacakmıs, ödevleri şimdiden elinde görmek istiyormuş."

Başımı salladım anladım dercesine. Hocaların sekreterliğini yapma görevim anlaşılan okul bitinceye kadar devam edecekti. Benim gibi başarılı öğrencilere güvenen öğretmenlerin sağ kolu, bazen de ayakcısıydık. bu durum gayet normaldi, gün içerisinde okulda geçirdiğim vakitlerin yarısı hocaların ayak işlerini yapmakla geçiyordu.

Sillage | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin