16|bir gün herkes gibi değil, diğer gün hiçkimse

2.3K 262 262
                                    

song|taylor swift; trobule

Bu güne değin, hayatıma giren insanların sayısı bir elin parmağını geçemezdi. Hayatımda yer edinen insanları zira ben seçmemiştim, onlar da beni seçmemişti. Ailem, akrabalarım. Uzak olanlar, bazen yakın olanlar veya yakınmış gibi davrananlar.

Kalabalık değildi, ailem dışında yalnız olduğumu hep hisseder ve bunun bilincini taşırdım. Onu tanıyıncaya denk ben yalnızdım. Ailesiz ve bir arkadaştan başka kimsesiz bir insandım.

Başka insanların varlığını, başka kalpleri ve duyguları umursamayan, görmeyen biriydim. Jimin'i tanıyınca, ister istemez değişmiştim. Bundan huzursuz değildim. En azından yalnız değilsin diyordum kendime, elini tutan ve seni öpen biri var.

Üstelik bu kişi senin ailen değil, akraban değil. Sana mış gibi davranmıyor. Ne sen onu seçtin ne de o seni. Birbirimizi bulduk.

En çokta birbirimizde kaybolduk. İlklerim oldu yavaş yavaş, daha da olacaktı belli ki. Onu hayatıma kolay almamıştım, kolay da çıkarmayacaktım. Park Jimin'i kalbimin içindeki odaya saklamak istiyordum.

Çünkü o gideceği zaman kendimi eksik hissediyordum. Şu an olduğu gibi. Güneşin yeni güne doğduğu vaziyet, yatağımda yoktu. Çoktan gitmişti, güneş daha yeni doğduğunda o güneşi yalnız bırakıp gitmişti. Dün gece beraber uyumuştuk, sabah uyandığım an onu yanımda görmeyince boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim.

Nereye gittiğini bilmiyordum. Böyle aniden, habersiz ve sessizce ortadan kaybolmasına alışmak istemiyordum. Okul saati yaklaşırken yavaş yavaş uykudan şişen gözlerimi araladım. Yanımdaki boş yastık alanına baktım.

Park Jimin yine nerelere kaybolmuştu, ben her seferinde onun gözlerinde kaybolurken. Kıyıya vuran balık gibi hissediyordum ve okyanus çoktan geriye çekilmişti.

Huzursuz ve suratsız bir şekilde yatağımdan kalktım. Direk olarak soğuk bir duş alacaktım. Her zaman ki gibi sıcak kahve ile sabaha başlayacak, okulun yolunu tutacaktım. Uyuşuk adımlarla banyoya girdim. Neredeyse otuz dakika oyalanmıştım. Ilık su biraz olsun daha enerjik hissetmemi sağlarken, uykunun dalgın etkisinden de küçük ölçüde kurtulmuştum.

Eğer ayılmak ve tamamen toparlanmak istiyorsam ihtiyacım olan kahveydi. Temiz okul kıyafetimi giyip, eşyalarını hazırlamak üzere çalışma masama ilerledim.

Orta hızda çantamı gerekli kitaplarla dolduruyorken masanın ucundaki kağıdı fark ettim. Yeşil fostiş kağıdının üzerinde yazan telefon numarasını inceledim. numaranın üstünde de 'bu benim numaram -jimin' yazıyordu.

İç çekip, hemen telefonumu bıraktığım yerden alıp hızlıca Jimin'in numarasını kaydettim. Neden daha önce numarasını almadığımı sorgulamayacaktım. Sorgulamam gereken daha önemli konular vardı.

Mesela habersiz evden çıkıp gitmesi gibi.

İlk başta aramıştım. Cevap vermemişti. İçimdeki endişe ve huzursuzluk kat kat büyürken elimdeki telefonu kırıp atacaktım. İkinci defa aradığımda meşgule bile almamıştı. Nereye gitmiş olabileceği, nerede ve ne yapıyor olduğu ile ilgili kaygı, bilinmezliğe düşmüş olmak beni yoruyordu.

Park Jimin dün gece koynumda uyuyup, sabahına hiçbir şey söylemeden çekip giderek beni mahvediyordu. Uslanmadan mesaj attım. Yüzsüzlük değildi bu. Bana haber vermek aklına gelmemiş olsa da, bu şekilde davranması değersiz hissettiriyordu.

-Jimin, neredesin?

Hızla yazıp yolladığım mesajın ardından, sinirle çantamı da alıp odamdan çıktım. Park Jimin yüzünden gün içerisinde binbir türlü duyguları yaşıyordum. Dengemi fena halde bozuyordu.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now