18|geçmiş değildi onunkisi, aslında hiç geçmemişti

2.6K 232 177
                                    

şarkı Jimin'i hatırlatıyordu bana, belki sizde dinleyerek hissedebilirsiniz bu kitaptaki yüreği kanayan çocuğu. iyi okumalar...♥

song|sezen aksu- ben öyle birini sevdim ki

Bir zaman makinesi var elinizde. Tabi gerçekte yok ama biz öyle düşünelim. Zamanın içinde yaşarken, istediğimiz anda o zamanı durduralım, geriye saralım, zaman atlayalım. Geçmişe gidelim. Kaç kişi gitmek ister geçmişine? Kaç kişi yüzleşmek ister olmuş ve olacak olan gerçekleriyle? Çünkü bu dünya hep yaşanmışlıklarla dolu. Onca şey yaşadık ama hepsini hatırlayamayız. Unutmak istediğimizi unuturuz, bazıları ise is gibi kalır kafamızın içinde.

Bir gülümseme veyahut söz gibi unutamayız, silemeyiz. Sinmiştir çünkü. Geçmişe gidebiliriz ama zihnimizin hatırlama kuvvetine bağlıdır bu. Cesaretimiz varsa yüzleşiriz. Anılarımız vardır hatırlanacak. Kimisi güldürür, kimisi ağlatır, utandırır, öfkelendirir. Hatırlarız, aynı his dokunur kalbimize.

Zamanın geçip gittiğini, her anın yok olacağını sanıyorsak yanılırız. Geçmiş aslında hiç geçmemiştir. Gelecek ise ya gelir yada gelmez bir ihtimaller işidir. Geçmişi görürüz ama geleceği hayal ederiz. Park Jimin bu güne değin hep geçmişini görmüş meğer, geçmişi silmeye çalışmış. Hayal kuramamış, gelecek ümidi ile dolup taşmamış. Onun öyle bir anısı varmış ki, geçer sanmış ama geçmemiş.

Zira geçmiş değildi onunkisi, aslında hiç geçmemişti. Bana söylemeye çekindiği her kelimesi gizli bir kutunun içindeydi. Sözlerini asmıştı kemiklerinin en sivri ucuna, dokunsa kesermiş meğer etini. Canını acıtanı söylemesini isteyen ben düşünemedim tabi bunu. Bencildim o an. Onun gerçeğini ondan kanata kanata alırken. Bencildim ben. Çünkü okyanusu kirlettiklerinde, geriye kalan kuru toprağa dokunmaktı cesaret. Okyanusa kapılmak sadece ufak bir adımdı.

Bu gece anladım.

Park Jimin'ın koynunda uyuduğumda. İçli ağlamalarını ve sayıklamalarını duyduğumda. Uykusunun açılmasını sağlayan hızlı soluk alışverişlerinin arasından zorlukla çektiği nefesin titremesinden anladım. Ben onu tanıdım ama aslında hiç göremedim.

Kimse görmedi onu, kimse duymadı.

"Anne..." dedi uykusunda. Uykusunda neredeyse ağlayacaktı. Saatler önce bedeni bedenimle yanan çocuğun yanan yüreğinin kokusu doluştu burnuma. Kıpırdıyordu bedeni. Uyandım uykumdan, gözlerimi açtığımda kalkıp çoktan yaşla dolan gözlerine bakmamıştım. Saat kaçtı sahi? Kaç saat geçmişti sevip, sevişmemizin arasından?

En son onun odasına geldiğimizi hatırlıyordum. Uyku yine düşecekti gözlerime, okyanus kokusunu aldıkça uykum geliyordu şayet kokusu ninni gibiydi. Ya da ben öyle uykunun sarhoşluğundaydım ki, kulağımın altında gümbür gümbür atan kalbin atışlarını ninni sanmıştım. İçli ağlamaları, titreyen bedeni rüzgar sandım.

Uyuyor sandım sevdiğim koynumda. Oysaki uyumuyordu Jimin, gözleri kapalı olsa da ardında ne görüyorsa yavas yavaş tükeniyordu, kanıyordu Jimin o karanlık odanın içinde. Bunca zaman bedeni kanayan çocuğun yürek yarasına, kanına ilk kez tanık oluyordum.

"Anne özür dilerim..." Titrek ve ağlamaklı sesi tekrar işttim. Bu sefer bu ses uyanmama yetti. Gözlerimi tekrar açtım. Zihnim tamamen açıldığında ise hızla yerimden dogrulmuştum. Ay ışığının aydınlattığı oda ilk onun ter ve yaşla kaplı yüzünü görmemi sağladı. Ardından aralık, titreyen dudaklarından kaçan nidaları duydum bir daha.

"J-Jimin." Elim kontrolsüzce yanağına gitti. Endişenin ve korkunun hissi çöktüğünde yüreğime o zaman anladım kabus gördüğünü. Hiddetle sarstığımda bedenini irkildi. "Jimin uyan! Kabus uyan!" dedim, kalbim korkuyla çarparken.

Sillage | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin