11|güneşi yanımda hissettim

2.7K 295 316
                                    

song|the neighbourhood - prey

Huzurlu uykunun tanımı neydi? Yumuşak, pahalı bir yatağın üstünde saatlerce uyuyup, gözlerini açmadan yeni bir günün başlangıcını beklemek miydi? Huzurlu uyku bundan mı ibaretti? Yoksa yeni bir yatağa, yeni bir pencerenin ışığına bakarak, burnunun ucuna gelen hem yabancı hem de bi o kadar tanıdık gelen o okyanus kokusunu içine çekmek miydi? Huzur neydi peki?

Huzur gözlerimizi açtığımızda başka bir bedenin, ama ruhunu gördüğün,  ruhunu gördüğü bir bedenin varlığını görmek miydi? Okyanusun izlerini taşıyan o siyah tutamların güneş ışığı ile buluşmasını mı izlemekti huzur?

Birleşen kirpikleri, elmacıklardaki çilleri, yavaşça inip kalkan göğsü izlemek miydi huzur?

Huzur Park Jimin miydi?

Bu zamana kadar huzur benim için değişmeyen sıradan günlerim, ailemin mutluluğuydu. Bu zamana kadar Park Jimin gibi bir huzurla karşılaşmamıştım. İlk kez dedikleri şu huzurlu uykunun hissi ile dolup taşan bir bedenim, ruhum vardı.

Dün gece bir şekilde düşüncelerimden kurtulup uykuya daldığımda Jimin söylediği gibi beni uyuyuncaya denk beklemişti, hatta benimle beraber uyumuştu.

Ben yabancısı olduğum bir yatakta, onun yatağında uyurken hiçbir yerde alamadığım o huzurlu uykunun tadını almıştım.

Ruhum onun kokusuyla dolup taşmıştı. Sığmıyordum kendime, sığmıyordum bu küçük evrene. Sığabileceğim tek evren onun kollarının arası gibiydi. Gözlerimi açıp onu dakikalarca izlerken ellerimle dokunmak istiyordum yüzüne, göz kapaklarına, çenesine, sayamadığım en küçük ayrıntılarına. Sinirlendiğinde çatılan kaşlarına, gülümsediğinde kapanan göz kenarlarına. Güneşte parlayan çillerine, gerginken ısırdığı dudaklarına dokunmak istiyordum.

Onu hissetme isteği, hayatımdaki tüm somut hedeflerimi geride bırakacak kadar güçlü bir istekti. bir kez diyordum kendime, bir kez hissedeyim onu, gerisi ne olacaksa olsun diyordu bir yanım.

Bir yanım ise beni çizginin gerisine doğru çekiyor, beni olduğum yere sabitlemeye çalışıyordu. Korkuyordu, cesaret etmekten korkuyordu. Uzak dur diyordu. Onu tanımıyorsun, o sana uygun değil. O bambaşka bir renk senin için. Daha arkadaş olamazken, daha fazlası olamayacağınızı biliyorsun. O sana göre fazla uyumsuz, dengesiz biri.

Sen daha yürümeyi yeni yeni ögrenirken o yaşamayı koşarak öğrenmiş biri.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp düşünmemeye çalıştım o yanımı. O yanıma, korkak ve umutsuz yanıma hep sağır olmak istedim. Ama o sesler hep fısıltısını eksik etmemişti benden.

Onun yanındayken kendimle verdiğim savaşlardan mağlup olmam ne kadar kolaysa, yeni bir savaşın başlangıcı da o derece kolaydı.

Uykusunda savunmasız ve masum görünen bu adam, benim içimdeki fırtınaların, yangınların tek sebebiydi. Yastığına düşen siyah tutamlarının okyanus kokusu burnuma kadar geldiğinde sanki denizin kıyısındaydım. Oysaki dün gece onun yatağında başlamıştım sabaha.

Onun yatağı denizin kıyısı gibiydi. Hem boğuluyor, hem de huzurun esintisiyle savruluyordum. Yerimden doğruldum, cumartesi günlerini çoğunlukla pinekleyerek geçirirken henüz sekizi gösteren saate baktım.

Bu sefer daha huzurlu bir uyku çektiğime emindim. Jimin yüzü bana dönük bir şekilde uyuyordu, hiç hareket etmeden uyuyordu. Uykuyu seviyor olmalıydı. Şayet o dün gece pozisyonunu değiştirmeden dakikalar içinde uykuya dalmışken, ben bir sağa bir sola dönüp durmuştum.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now