|07|

2.8K 265 10
                                    


Siz: N'aber lan dengesiz?

Asaf: İyidir devrem, senden n'aber?

Siz: N'olsun be, ders çalışıyoruz işte.

Asaf: Son sınıfsın değil mi?

Siz: Eh biraz!

Asaf: Demek seni tanıyorum ha!

Siz: Görece olarak. Yani benim kim olduğumu biliyorsun fakat selam sabahlık.

Asaf: Bizim sınıf grubundaki tüm kızlara yazdım neredeyse ama hiçbiri sen gibi değil.

Siz: Hepsine mi?

Asaf: Aslında ikisinin numarası yok bende. Ama Sueda'nın da Berrin'in de sevgilisi var diye biliyorum.

Asaf: Yani bizim sınıftan değilsin.

Ekrana ağzım açık bakakalırken yavaşça ayağa kalktım. Okuduklarım içimde deprem etkisi bıraksa da dışıma yansıtmadan salonda oturmuş internetten açtıkları filmi izleyen Savaş ve Barış'a baktım. Gözlerim anında Savaş'la kesiştiğinde yutkunduğunu işittim. Hafifçe Barış'ı da dürtüp bana döndüler.

"Bıcırık?" dedi şirin bir ifadeyle. "Gel seninle izleyelim filmi."

Gözüm hafiften seyirdi. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp "Savaş..." dedim. "Sınıf grubuna benimle sevgili olduğunu yazma ihtimalin yüzde kaç sevgili ağabeyim?"

Birkez daha yutkundu ve yardım ister gibi Barış'a baktı ama onun bu hareketine aldırmadan bağırdım. "Ya sen dangalak herifin teki misin acaba? Ne demek sevgili ya? Ulan ne yiyip içiyorsunuz siz de kafanız böyle?"

Savaş yerinden fırladı ve "Kızım nereden çıkartıyorsun böyle şeyleri?" dedi. "Kim uyduruyor?"

"Bana yalan söyleme Savaş, yemin ederim seni rezil ederim çocuk!" dedim ayağımı yere sertçe vururken. "Şerife dedi!"

Ağzının içinde bir şeyler geveledi ve Barış'a döndü. "Ulan ben Şerife'yi unuttum ya."

Sinirden gülmeye başladım, ama bu o kadar kısa sürdü ki bir an Barış'ın da benden tırstığını gördüm o gözlerde, gözüm hafiften seyirmeye devam ettiğinde çığlık attım ve Savaş'a doğru koşmaya başladım. Savaş'sa önünde sehpanın üzerinden atladı ama bana arkasını dönmüş olduğundan sırtına atladım ve saçlarını çekmeye başladım.

Yüksek sesle küfredip beni sırtından itmeye çalıştığı esnada Barış'ta destek ekip olarak belimden kavramış beni çekmeye çalışıyordu ama bacaklarımı beline sıkıca sardığım için beni Savaş'tan uzaklaştıramıyordu. "Sana da gelecek Barış! Bu cin fikrin babası sensindir, ben bilmiyor muyum malımı?"

"Lan bir sakin ol kızım, dur bir!" dediği esnada salonda bambaşka bir ses yankılandı.

Babam işten dönmüş pekte alışık olmadığı bir görüntüde üçümüze kapıda şaşkınca bakıyordu. "Barış..." dedi ve belimden tutup çekmeye ara veren ağabeyime baktı. Ardından gülmekle kızmak arasında gidip gelen bir ifadeyle "Berrin'im?" dedi ve en sonunda saçlarını yolmaya devam ettiğim Savaş'a dönü. "Savaş..."

Birkaç saniye üçümüze deli görmüş gibi baktı ve eşikte durmak yerine içeri geçip üstündeki kabanı çıkardı. Koltuğun köşesine bıraktıktan sonra bana dönüp sakince "Kızım ne yaptı yine bu eşekler?" diye sordu.

Derin bir nefes verip Savaş'ın sırtından yere atladım ve babama doğru ilerledim. "Baba senin bu oğulların beni delirtiyor!" diyerek ona sarıldığımda güldü ve sakince koltuğa oturttu. "Ne yaptılar?"

Olanları hatırlayınca bu defa Barış'a döndüm. "Bu öküz oğlun," diyerek Barış'ı işaret ettim. "Bu salak oğluna sevgilimmiş gibi davranmasını söylemiş. Bu Savaş salağı da gruba benimle sevgili olduğunu yazmış."

Babam hayretle aralanan dudaklarıyla bir bana bir de yan yana duran oğullarına baktı. En sonunda güçlü bir kahkaha atarak yanımdaki boşluğa oturdu. Bu defa şaşkınca babama bakma sırası bana gelmişti çünkü beklediğim tepki bu değildi. "Oğlum bunu niye daha önceden akıl edemediniz?"

"Baba!" dedim çığlık atarcasına.

Savaş saçlarını düzeltirken "Bugün gereksiz çocuğun biri Berrin'le aramda bir şey olup olmadığını sorunca anca akıl edebildim baba kusura bakma." dedi. Barış'ta yiyeceği dayaktan kurtulmuş gibi rahatça oturdu Savaş'ın yanına.

"Kim sordu?" dedim hayret edercesine. Kalbim ağzımda atıyordu, Asaf'ın olma ihtimalini tartıyordum aklımda.

Savaş rahatça "Tahir." dedi.

Tahir onuncu sınıfta sınıf arkadaşımdı ama on birinci sınıfta eşit ağırlık seçtiği için sınıftan ayrılmıştı. Geçen sene hiçte bana yılışan bir hali de yoktu halbuki.

"Ama yaptığınız hoş değil oğlum." dedi babam, hala dudaklarında keyifli bir gülümseme vardı. "Abisi olduğunu söylesen de yılışamazlardı."

"Mantıklı ama inanmazlardı baba." dedi Barış. "Üç senedir abi kardeş olduklarını kimse bilmiyor."

Babam başını iki yana salladı ve ayağa kalktı. "Ben bir üstümü değiştireyim, kızım sende sofrayı mı hazırlasan?"

Kaşlarım çatıldı. Sinirle ayağa kalkıp kürdüştüğümüz sırada elimden düşen telefonu sehpanın altından aldım ve bana hala tırsarak bakan iki hanzoyu işaret ettim. "Pek sevgili oğulların hazırlasın sofrayı baba!" dedim. Babam bu cevabı alacağından yüzde yüz emin gülerek salondan çıkarken Savaş'a ve Barış'a hitaben konuştu. "Duydunuz çocuklar, sofrayı kurun."

Babamın ardından homurtularını duymadan odama girdim. Yere düşünce kapanmış telefonumu açtım ve tekrar Asaf'ın sohbetine girdim.

Asaf: Sessiz kaldığına göre doğru gidiyorum.

Siz: Bir şey söylemeyeceğim kendim hakkında.

Asaf: Seni bulmamdan korkuyor musun?

Siz: Hayır korkmuyorum ama daha erken, bence arama.

Asaf: Özel bir çaba sarf etmiyorum. Üç şube kaldı sadece. Birkaç arkadaşımdan yardım alacağım.

Siz: Of Asaf! Beni bulunca eline ne geçecek?

Asaf: Kim olduğunu öğrenmiş olacağım.

Siz: Kim olduğumu öğrenince ne olacak?

Asaf: Seni bulmuş olacağım işte.

Siz: Ee? Bitti yani! Zaten selam sabahımız vardı bir, o da bitecek.

Asaf: Neden böylesin bugün?

Siz: Çünkü ben o sınıflarda değilim. Bulamazsın.

Asaf: Bizim sınıftasın yani?

Siz: Ben gidiyorum ya, zaten sinirliyim!

Başına Belayım | Texting ✔︎Where stories live. Discover now