|16|

2.4K 240 8
                                    


Bugün bir değişiklik olsun diye bahçıvan tulumuna benzeyen şort takımımı giydim. Saçlarımı özenle tarayıp tepeden topladım ve aksesuar olarak pazardan severek aldığım, parasını içim acıya acıya verdiğim otuz liralık gözlüğümü saçıma taç gibi taktım. Annemden kalan ince bilekliğim daima olduğu gibi sağ kolumdaydı. Çantamı aldığım gibi sandaletlerimi ayağıma geçirdim. Bugün Savaş'la gitmiyordum okula. Biraz erken buluşacaktık Şerife'yle. Dün basbayağı kavga etmiştik. Tamam, onun hayatına karışma hakkım olmadığını biliyorum fakat bu, genişte gelip bana eski sevgilisini anlatma hakkını vermiyordu ona.

Gamze'ye onuncu sınıfta sinir olmaya başlamıştım. Henüz Asaf'la çıkmaya başlamamışlardı. Bizzat beni aşağılamaya kalkmıştı ufacık beyniyle. Tam olarak ne alıp veremediği vardı bilmiyorum ama kantin sırasında onu uyardığım için küstahça beni ezme hakkını bulmuştu kendinde. Boş durmamıştım elbette. Yani açtığım ayran paketini acımadan üstüne dökmüştüm, saçları da forması da berbat hale gelmişti.

Yine olsa yine yapardım!

Evden çıktıktan sonra gözlerimi kamaştıran güneşe karşın gözlüklerimi taktım ve hızlı adımlarla okulun oradaki parka ilerlemeye başladım. Dün Şerife'ye bir kısmını telefonda anlatmıştım ama uzun süreceğini anlayınca bugüne ertelemiştim. Hem şu 12-A mevzusunu da anlatmam gerekiyordu.

Parka girdiğimde çoktan maskenin altında nefes alıp vermekten yanaklarıma kadar kızarmış, terlemiştim. Termometrelerin 39 °C'yi gösterdiği şu günlerde zaten kısıtlı nefeslerimizi bu maske yüzünden heba ediyor olmak Çinlilere gıcık olmamı sağlıyordu. Yarasa yiyen insandan her şeyi beklerdim ben.

Şerife'yi bir ağacın gölgesinde kalmış bankta otururken bulunca beklemeden yanına gittim ve oturdum. Etraf sessizdi. Bu sıcakta dışarı çıkan insan olmazdı tabii!

"Ben geldim." dedim biraz sıkıntılı bir sesle. Telefondaki başını kaldırıp bana baktı ve kulaklıklarını çıkarıp çantasına attı. "Anlat bakalım dün olanları."

Başımı salladım. Boğazımı temizleyip parka son kez göz gezdirdim ve konuşmamızdan bahsettim. Bana Gamze'yi korumasından, şu zamana kadar sevgilileri arasından en çok Gamze'yi sevdiğinden, beni terslediğinden... Her şeyden bahsettikten sonra duraksadım ve bu defa sevilmediğini sanmasından dem vurdum. Onu sevdiğimizi söylediğimi söyledim.

En sonunda susunca konuşan kişi Şerife oldu. "Bak, tanıdığım kadarıyla Asaf düzgün bir çocuk. Tamam, tüm ergenler gibi gidip sigara çektiği ve içki içtiği çok oldu ama ben onun bir kere insan kırdığını, aşağıladığını görmedim. Arkadaşlarını güzel seçemiyor olabilir ama bence takıldığı kızları ciddiyetle seçiyor."

Burun kıvırdım. Ne kadar ciddi olduğunu Gamze'den sonra anlamıştım zaten.

"Bu Gizem mevzusuna gelirsek ben o kızın samimi olabileceğine inanmıyorum ama Asaf onu tanıdığını söylüyorsa bilemem." dedi, eliyle kendini yelpaze yapmaya çalıştı. "Belki de bizim bilmediğimiz bir mevzusu vardır. Biz birbirimizin hayatında sadece okul dolayısıyla varız, evde neler olduğunu bilemeyiz."

Bu konuda ona hak veriyordum. Sınıftaki birçok insan annemi kaybettiğimi bile bilmezdi. Savaş'la kardeş olduğumuzu da kimse bilmiyordu mesela. Kendimi biraz slu gibi hissetsem de ağır haklılık payının bende olduğunu biliyordum. "Neyse, hadi okula gidelim." dedim ayağa kalkarken.

Bana ayak uyduran Şerife'de yanımda belirdi. "Şu salak Savaş nerede?"

Maskenin yüzümde olmasından memnun, gözlükleri taktım ve sesime gülüşümü yansıtmamaya çalışarak "O arkadaşlarıyla buluşacak bugün." dedim.

"Okula gelmeyecek mi?" diye sordu merakla bu defa.

"Sen neden merak ediyorsun bakayım benim ağabeyimi?" diye keyiflenerek sordum. Gözlerini devirdi ve "Ne yapayım ben senin o uyuz ağabeyini?" dedi yağ gibi su üstüne çıkarak. "Savaş genelde peşinden ayrılmaz ya ondan söyledim."

Boğazını temizledim. "Gelmesini ister miydin?"

"Ya bırak, ne isteyeceğim ben onu!" dedi sesini yükselterek. Adımları hızlanmış ve çoktan parkın kapısına ulaşmıştı. Arkasından kahkaha attığım esnada kolumu saran parmaklarla gülüşüm anında silindi ve kolumu kavrayan elin sahibine doğru döndüm.

Gözlüğümü gözümden saçlarıma taç yaparken benden hayli uzun olan Asaf, üstten üstten bana bakıyordu ve yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bu hali beni istemsizce germeye başladığında derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.

Kapıda beni bekleyen Şerife'ye, "Sen git Şerife, biz birazdan geleceğiz." diyen Asaf'a bakmayı keserek bakışlarımı parkta gezdirdim. Burada Başına Bela olan gizemli kız değildim, Berrin'dim. O kızın ben olduğumu bilmemesi gerekiyordu ki bunun içinde dünkü kırgınlığımı yok etmem gerekecekti. Allah'tan rol yeteneğim kuvvetliydi.

Taki, "Az önce duyduklarım neydi?" diye sorana kadar.

Konuştuklarımızı mı duymuştu yani?

İşte şimdi mahvolmuştum.

Başına Belayım | Texting ✔︎Where stories live. Discover now