|32|

2K 196 7
                                    


Sinemanın boğucu karanlığında oturmuş, Şerife'ye belli etmeden kapıya bakıyordum. Filmin başlamasına beş dakikadan az kalmıştı ama görünürde hala Asaf ve Savaş yoktu. Plan yatacak diye yüreğim ağzımda haber beklememe rağmen ümidimi yitirmek üzereydim. En son Asaf'a mesaj atıp nerede olduğunu sorduğumdan bu yana on beş dakika geçmişti. Acaba birinden biri corona olmuştu da geçerken ateş ölçere mi yakalanmışlardı? Ama onlar hastaysa otomatik olarak bende hasta olurdum ve bu durumda Şerife'de coronayı kapmış olurdu. Bizim ateşimiz yoktu. O zaman bu seçenek saçmaydı.

Bir diğeri Savaş'ın olayı çakması olurdu ki bu mümkün bile değildi. O geri zekalı bu kadar ince düşünüp yapışmış bir planın farkında bile olamazdı. Hadi diyelim ki farkına vardı o kadar büyük bir tepki vermezdi. Hadi diyelim verdi, en fazla ne yapabilirdi ki? Asaf'ı kadınlar tuvaletine kilitleyecek hali yoktu ya. Hoş Asaf kadınlar tuvaletine de pek yabancı sayılmazdı ama...

Sesli bir şekilde ofladığımda bakışları bana dönen Şerife kucağında tuttuğu mısırı bana doğru uzattı. Film başlamadan yemeğe başlamıştı zaten.

"Yok film başlasın öyle yeriz, sende yeme." dediğimde omuz silkti ve beyaz perdedeki reklamları izlemeye devam etti. Dalgındı. Benim endişeli halimi fark edemeyecek kadar dalgın sayılırdı.

Tam telefonumu cebinden çıkarmıştım ki kapıda beliren Asaf'la rahatladım. Savaş'ı peşinden sürükleyip tamda yanımıza otırduğunda karanlıktan onları fark etmeyen Şerife'ye eğildim. "Film başlamadan lavaboya gidip geleceğim."

"Bende geleyim." dedi Şerife, kalkmaya yeltenince yerine oturttum. "Mısırla mı girelim kızım tuvalete. Çarpılırız."

Bu esnada benden önce salondan çıkmış Asaf'ın yerinden geçip abimin önünde dikildim. Beni görünce şaşırdı başta ama hemen sonra kaşlarını çattı ve "Berrin?" dedi. Bu ses tonu yine bir boklar mı karıştırıyorsun sen ses tonuydu ve doğru tahmindi. Omzuna birkaç kez vurup iki koltuk ötede dalgınca mısır kovasını dikizleyen Şerife'yi işaret ettim. "Biraz daha aptal gibi davranırsan onu kaybedeceksin abi, benden uyarması."

Bir şey demesini beklemeden salondan çıktığımda ışıklar başta gözlerimi almıştı ama zamanla alışıp etrafa bakındım. Asaf'ı göremeyince telefonumu çıkarıp mesaj uygulamasına girdim.

Siz: Asaf neredesin?

Siz: Ben çıktım ama seni göremiyorum.

Biraz ekrana baktım ama cevap gelmeyince oflayarak sinema afişlerinin asılı olduğu duvara doğru ilerledim. Ondan haber gelene kadar bekleyebilirdim.

Filmlere göz gezdirip oyuncuları çıkarmaya çalışırken telefonuma bildirim geldi. Ekranı açtığımda Asaf'ın olduğu görmek beni rahatlattı.

Asaf: Dondurma almaya aşağı indim. Neredesin?

Siz: Afişlerin önünde seni bekliyorum.

Asaf: Tamam.

Ayaklarımı yerdeki kare karoların kenarlarına değdirmemeye çalışarak hareket ettirirken arkamdan bana seslenen Asaf'la oyununa son verip ona doğru döndüm. Elinde tuttuğu iki külahtan birini bana uzatınca teşekkür ederek aldım. "Kışın ortasında dondurma ha?"

Asaf omuz silkti. "Ekim kış ayı değil ki."

Göz devirdim ve elini tutup etrafa göz gezdirdim. "Şimdi ne yapıyoruz?"

"Dondurmalarımızı bitirip alışveriş için aşağı iniyoruz." dedi, beni yönlendirdiği bankların birine oturduk ve karşı karşıya durduk. "Şu maskelerden çok sıkıldım." diyerek avcunda buruşturduğu maskeyi bana gösterdiğinde ona ters bir bakış attım.

"Takmadan bakkala bile gitme Asaf!" dedim. Dondurma yerken maskeyi mecburen çıkarmıştım ama titiz insandım ben. Hele bu sene hasta olmak kendi ayağımıza sıkmak gibi bir şey olurdu.

Olağanüstü hal diye diye bir hal oldukları durumdan sonrası da belliydi. Millet ne yapacağını şaşırmıştı.

Bir kere o maske burnu ve ağzı kapatsın diye vardı, kolunda aksesuar olarak taşı diye değil!

"Annem izin verir mi sanıyorsun?" dedi.

"Vermesin de zaten." dedim omuz silkerek. Bu işler istemekle değil zorla oluyordu. Madem Çinliler bir bok yedi de bu hale geldik artık durma vaktimizdi. Korunuyorduk işte bir şekilde. Ah abim ve kankam söz konusu olmasa evden de çıkmazdım. Okula güç bela gidiyorduk mübarek.

"Sence o kapıdan nasıl çıkacaklar?" diye sordu Asaf, birkaç dakika içinde dondurmasını bitirmiş olması hayran olunasıydı fakat sorduğu soruyu düşündüm.

"İki seçenek var." dedim içli içli. "Ya el ele tutuşup birbirine şapşal şapşal bakarak çıkacaklar..."

"Ya da birbirinden nefret eder gibi bakıp her an kavga etmeye hazır bir halde çıkacaklar." dedi Asaf sözlerimi tamamlayarak. Sesinde o kadar ümitsiz bir ton yoktu, daha çok umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Cidden de başkalarının ilişkilerine bulaşmaktan hoşlanmıyordu ama ben onun tam tersiydim işte. Elimde bir kalpli okum eksikti. Oraya buraya aşk üfleyesim geliyordu. Önceden de böyleydi şimdi de böyle.

"Umarım ilki olurda bunca çaba boşa gitmez." dediğimde Asaf ellerini dizlerine yaslanmış oturuyordu.

"İnşallah, zira birbirlerini döve döve çıkarlarsa büyük ihtimalle Savaş ağzıma sıçar. Arkasından az iş çevirmedik."

"Terbiyesiz!" dedim ettiği küfrü vurgulayarak. Ardından dondurmamın sonunu da yiyerek ellerimi çırptım. Maskemi taktıktan sonra "Hadi gidelim Osman!" dedim özgüvenli bir şekilde.

Oturduğu yerden bana tip tip bakan Asaf, göz devirdi ve maskesini takıp ona doğru uzattığım elimi kavrayarak ayağa kalktı. "Bazen nereden seninle tanıştığımı sorguluyorum. Bak özellikle belirtiyorum ki neden tanıştım? Sevgili olmayı falan geçeli oldu bayağı!"

Gözlerimi kıstım, tırnaklarımı etine batırdığımda elimi bırakmaya yeltendi ama izin vermedim. "Bana bak çocuk!" dedim sinirli sinirli. O maskenin altından bile olsa sırıttığından emin olduğum bir ses tonuyla "Aşık gibi mi yoksa aşık gibi mi bakayım?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım. "Bazen ağzına vura vura sevesim geliyor seni."

Ufak bir kahkaha attı. Elini elimden kurtarıp omzuma koydu ve beni kendine doğru çekti. Bu kadar dip dibeyken yürümenin nasıl zor olduğunu bilirsiniz. Adım atmak bile güçtür. Şu zamana kadar yürümek için götünün yırtan o insanlara inanılmaz gıcık olurdum ama şimdi anlıyordum ki doğru düzgün adım atamamaya değerdi bu yakınlık.

"Acaba bir örnek mi giyinsek? Sana da bana da aynısından alalım sweetlerin. Ne dersin?"

Bana covitli bir hastanın pizza yemek istediğini söylemiş bir yoğun bakım çalışanı gibi bakarken başını iki yana salladı. "Berrin cıvkını çıkarmasak mı aşkım?"

Başımı salladım. "Haklısın."

Bende bu planımı bundan on sene sonrası için saklardım. Benimle bir örnek giyinmek istemiyorsa çocuklarımla bir örnek giyinmek zorunda kalırdı.

Başına Belayım | Texting ✔︎Where stories live. Discover now