18.Bölüm

1K 106 124
                                    

Durumumun acınası olup olmadığı hakkında bir fikrim yoktu.

Bir insana karşı böylesi derin bir ihtiyaçlığın içinde kavrulmak, gitmek isterken dahi yanında durabilmek için çıldırmak, gururunu hiçe sayıp sevmesi için yalvarmak ve hayatında kalabilmek için bir şeyleri zorlamak kulağa oldukça küçük düşürücü gelebilirdi.  Onun için ruhunu satıp bedenini kurbanı etmek, bunu yaparken ise içinde olan tek şeyin aitlik hissiyatının verdiği tatminlik ve tamamlanmışlık hissini herhangi birinin anlayamayacağının farkındaydım. 

Lakin gözlerimi açınca boynuma değen ılık solukları ve hissettiğim sıcaklığı ile karşılaşınca, acınası olsam dahi umurumda olmayacağının da farkındaydım. Onun için her şey olabilir, her şeyi feda edebilirdim. Özellikle dün gece bedenimi saran kolları benimle olduğu sürece, dünyanın en kötü suçlarını işleyip karşısına bir melekmişim gibi bile çıkabilirdim. 

Zorlukla açılan gözlerim önce yerdeki çarşafa takılmış, ardından etrafa saçılmış olan aletler ve kıyafetleri es geçerek bana dönük şekilde uyuyan suratına çevrilmişti. 

Üzerindeki örtü çıplak gövdesini açık bırakmış, sadece bel altını örtmüştü. Normalde her daim şekilli ve düzenli olan saçları dağılmış, birkaç tel alnına doğru düşmüşken, dün gece ellerimin dağıttığı tutamları karışmıştı. Cam gibi beyaz ve pürüzsüz olan tenine tezatlıkla, dudakları kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü ve alt dudağında dudaklarımın hediyesi olan bir yara vardı. Düzenli aralıkla yükselen göğüs etrafındaki morluklar ve omzundaki kanlanmış tırnak izleri bana aitti. 

Gözlerim onu incelemeye devam ederken gülümsedim. Xiao Zhan'da emarelerim vardı ve silinse dahi izleri daima onunla olacaktı. Onda kendime dair somut mühürler görmek, uyanır uyanmaz midemde bir karınca ordusunu harekete geçirmişti. 

Yastığın üzerinde duran elimi hareket ettirerek yumuşak yanağına dokunduğum vakit, teninin getirdiği hissiyatla beraber dudaklarım arasından derin bir nefes aldım. Xiao Zhan'a ne kadar bakarsam bakayım hiçbir şekilde gerçekçi gelmiyordu. Güzelliği, çekiciliği, uyurken dahi ifadeye yer vermeyen suratı ve bu oda da benimle beraber olması olağan dışıydı sanki.

Bu nedenle kirpiklerimi bile kırpmazken, seyrime düşen bu manzarayı hayran gözlerle incelemeye devam ettim. Yanağında, sadece parmak uçlarımın hafifçe temas ettiği dokunuşum kaşlarına tırmanıyor, ardından elmacık kemiklerinin üzerinden geçerek dudaklarındaki sus yerine kadar ilerliyordu. Amacım çenesine kadar inip tekrardan aynı yolu tırmanmaktı lakin parmaklarım dudaklarına temas ettiği an, Xiao Zhan gözlerini hafifçe aralamış ve uykulu gözleri şaşkın bedenimin üzerinde dolanırken, parmak uçlarıma kondurduğu buse ile beraber elektrik çarpmışçasına elimi kendimi çekmeme sebep olmuştu.

Kalbim atmıyordu. Yemin ederim ki kalbim atmıyordu ve ben o an öpücüğü ile ölmüş, ardından şaşkınlığıma karşı bıraktığı kıkırdama ile yeniden hayata dönmüştüm. Parmak uçlarım sızlıyordu.

Hayır, parmak uçlarım yanıyordu.

"Günaydın," diye mırıldandı uyku mahmuru sesiyle. 

Yüreğim ölümün ardından gümbür gümbür atarken, kendime doğru çektiğim elimi tekrardan, biraz da olsa reddedilmekten çekinerek tekrardan Xiao Zhan'ın dudaklarına dokundurdum.

"Günaydın."

Fakat o korktuğumun aksine beni reddetmedi. Dudakları önce işaret parmağıma değdi, peşinden orta parmağımı takip etti ve yüzük parmağıma dilini değdirerek aldığım nefesin soluk boruma kaçmasını sağladı.

Öpmüyordu, tek yaptığı dudaklarını bastırmaktı lakin son hamlesi insan öldürmeye teşebbüse dahi girebilirdi.

Sahi, yaşıyor muydum ondan bile emin değildim.

Salvatore |yizhan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin