Özel Bölüm

241 30 17
                                    

Ölüm hakkında çok fazla düşünürdüm.

Ne dinlerde bahsedilen gibi sonsuz bir güzellikle kutsanacağıma, ne de tamamen toprağa karışıp yok olacağıma inanıyordum. Önceki ya da sonraki hayatta yoktu benim için. Tamamen belirsiz ve sadece gözlerimi yumunca hakikati öğrenebileceğim bir problem olarak kalmıştı zihnimde. Bundandır ki ölüm hakkında çok düşünür ve yaşamımı buna göre geçirirdim.

Öleceğim için hata yapmaktan korkmazdım mesela. Attığım her adımda, benden önce burada ayak izlerini bırakmış insanların kim bilir nasıl yanlışlarla dolu yollarda yürüdüğünü düşünür ve kendime her şeyin sonunda hiçbir önemi olmadığını hatırlatırdım. Acılarıma tutunmaz, hiçbir kötü yaşanmışlığı zihnime hapsetmezdim. Pervasızca, ikinci kere düşünmeden, keşkelere yer bırakmadan ve kendim dışında hiçbir şeye bağlanmadan öylece zamanın beni ileri taşımasına izin verirdim. Ardımda kalanları ise kendimden önce yollardım toprağa. Yaşam, tecrübe etmek ve kendi doğrunu çizmek için oldukça uzun fakat yanlışlarına ve geçmişine takılı kalmak için ziyadesiyle kısaydı benim için.

En azından onunla tanışıncaya dek.

Benim ilk keşkem, ilk pişmanlığım, umursamazca ilerleyen benliğimin tutuklu kaldığı ilk durağı. Aşkın efsanelerde olduğu gibi tatlı olmadığını öğreten ilk kişi. Gururum ve gurursuzluğum. Çocukluğum ve yetişkinliğim. Kanayan yanım ve çiçekler açan yanım. Yanlış olmasına rağmen doğru diye yürüdüğüm sokağım, ucu yamuk dünyamın rehberiydi o.

Onunla öğrendiğim en önemli şey ise, karanlığın ancak aydınlığa kavuşmak isterse yarılabileceğiydi. Karanlığın içinde beyaz nokta olmazdı zira gölgeler onu eninde sonunda yutardı ve bir kibrit tanesi ile orman aydınlanmazdı. Sözün kısası, romanlar siktiri boktan bir yalandı.

Ben ve karşı odadaki adamdan başka kimsenin olmadığı odada , kapanış konuşmasını konuşmak için müziğin sesini yavaşça kıstım ve boğazımı temizledim. Dışarıda renkli led ışıklarla süslenmiş caddelerin üzerini beyazlar kaplamış, sert ve güçlü rüzgarın uğultusu ince bir ıslık sesiyle stüdyonun camına vuruyordu. İtalya her ne kadar güzel olsa da kışı kıçımı yakacak kadar soğuk geçiyordu.

"Gençlik hayallerinin masallarla eş değer olduğu söylenir. Baş döndürecek kadar güzel, heyecanı insanın içini coşkuyla doldurmaya yetecek kadar yalabık. Yaş aldıkça bu gençlik hayalleri realiteye evrilir ve masalsı düşler sona ererek insan yüreğine ukte olarak yerleşir demişler. Ben zannımca bu fikirlere hiçbir zaman inanmadım çünkü bilirsiniz, herkes kendi kaderine yön verir ve kendi hayalini yaşamak istediği noktaya itecek kadar güçlerini yoksunlatanlar yahut korkanlar ancak bu tesellileri dillerine pelesenk ederler."

Taktığım kulaklıktan bana ulaşan kendi sesim koskoca stüdyoda yankılanırken, karşımda duran setabın arkasındaki Polo hiçbir sorun olmadığını anlatmak için bana gülümsüyordu. Burada çalışmaya başladığım ilk günden itibaren, ne vakit mikrofonun başına geçip konuşmaya başlasam suratındaki tebessümlerle izlerdi beni. Sadece kendi yolumu çizmek ve minnetimle vedamı edebilmek için gittiğim kasabadan Xiao Zhan'la beraber ayrılacağımı hesaba katmadığım gibi, italyanca dilini okuyupta İtalya'da bir radyo sunuculu yapacağımı da hesaba katmamıştım. Sadece Xiao Zhan'ın arkadaşlarıyla tanışmak için girdiğim bir sohbette, sesimin güzel olduğu ve konuşmalarımın etkileyici olduğunu söyleyerek bir iş teklifi aldığımda yalnızca şakadan ibaret olduğunu sanmıştım fakat hayatın nereden rüzgar estireceğini bilemezdik ve ben yaklaşık üç aydır bu mikrofonun başındaydım.

"Gençliğinizin düşleri ne kadar uçuk olursa olsun, çabaladıkça ve koştukça dokunamayacağınız hiçbir şey olmaz. Herkes koştuğu kadar terler ve gözyaşı dökmeden mutluluk hissedilemez. Al-ver kanunu bu saçma evrenin başında geliyor, kabul etsekte etmesekte. Zamanında kendi gençlik hayalinde yaşayanlardan biriydim, ulaşmak istediğim yıldızla aramızda sekiz tane neptün var gibiydi ve ona koştuğum her bir gezegende ayrı ateşlerle yanıyor, ayrı ayrı gözyaşı döküyordum. O yıldız için gençliğimi bıraktığımda, boşa çabaladığımı hissetmiştim oysa o çoktan avuçlarımın arasına girmişti ve bana karşılık olarak geleceğini bırakmıştı. Sürekli acı çekmeye devam edeceğimi sandığımdan sadece fark edememiştim, lakin sürekli keder ve sürekli koşu diye bir şey yok. Bu nedenle bacaklarınız kırılacaksa dahi koşun, zira düşlerinizi yaşamaya başlayınca eskiye dair hiçbir zerreniz kalmıyor zaten. Lakin, düşlerinize yaklaştıkça zehirleniyorsanız bırakın, o sadece düş görünümlü bir cehennem kavuğundan başka bir şey değildir dostlarım. Prigione'yi (hapishane) değil, Salvatore'yi bulun. #benimsalvatorem ile kendi hikayenizi yazmayı unutmayın, size eşlik etmesi için Lana Del Rey-Salvatore'yi bırakıyorum, renklerinize iyi bakın."

Salvatore |yizhan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin