16.Bölüm

1K 127 120
                                    

Beklemiyordunuz değil mi :)

Sonraki bölüm için ben kuduruyorum desem yeridir, okunma sayısı-vote-yorum arası fark beni şok etse de olsun diyelim. Size iyi okumalar, bana iyi dinlenmeler.

Sonraki bölüm için 10 gün falan bekleyebiliriz ama bana güvenilmeyeceğini biliyorsunuzdur zaten :D

Keyifli okumalar <3



Kulağıma kuru bir gürültü olarak ulaşan müziğin tam ortasında dikilirken, yanıp sönen spot ışıklarının altında, gözlerindeki ateş cayır cayır yanıyorken ve ben bunu harlamak için tutuşurken, Xiao Zhan'ın günah yuvası gözlerine bakıyordum ve her geçen saniyede daha da fazla fark ediyordum; spot ışıklarının karanlığında meczup bir ışıltıyla parlayan gözlerinin odağı ben olduğum sürece adam bile öldürebilirdim. Zira, bu bakışların yoğunluğu ve hasretin asi alevleri irislerinde parlarken çehresindeki aç bir yırtıcıyı andıran ifadesi bana nasıl nefes alacağımı dahi unutturmayı başarıyordu. Açlığı ruhumaydı, hasreti bedenimeydi, yüzünün sadece yarısı açık olmasına rağmen yarım gülümsemesi ona gelmemin memnuniyetini taşıyordu ve onarılmadan uzak olduğunu düşündüğüm yüreğim tam şu an kırıklarını topluyor, birleştirmesi için Xiao Zhan'ın avuçlarına vermeye hazırlanıyordu. 

Olduğum yerde dikildiğimi fark ettiği an, elindeki şarap kadehini barın üzerine bırakmış ve sol elini davetkar bir şekilde olduğum yere doğru uzatıp avuçlarını tutmam için açık bırakmıştı. 

Kendimi tam anlamıyla bayılacak gibi hissediyordum. Dünyam tamamen durmuştu ve ben olduğum yerde dönüyor gibiydim. Nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken, ona doğru ilk titrek adımımı attım. 

Attığım her titrek adım ona yaklaştıkça sağlamlaşıyor, ardımda bıraktığım insanlar spot ışıklarının altında tamamen karanlığa gömülüyordu ve gözlerini üzerimden ayırmayan o, aramızdaki mesafe her kapandığında daha da fazla parlıyor, aydınlıkta kalan tek kişi oluyordu. Gözleri karanlık tarafın hakimiyetini ellerinde tutarken, bedeni inci tanesi gibi ışıldamaya devam ediyordu. Onunla aynı günaha ortaklık etmiş, irademi uğruna kurban ederek onun dünyasında yer edinmeyi başarmıştım. Fakat şimdi fark ediyordum ki, her ne kadar anlaşmayı sonlandırsakta, hakimiyetine verdiğim iradem hiçbir zaman bana geri dönmemişti. Yanımda değilken dahi kurallarına uymuş, dur dediği yerde durmuş ve beni yönlendirmesine izin vermiştim. Sonunda tekrar istediği yerdeydim, onu seçmiştim.

Dudakları dudaklarımı ilk bulduğunda ruhumu içmişti sanki. Ruhumu içmiş, bedenime mührünü bırakmış ve omurgalarıma kendi iplerini yerleştirmişti. Öyle bir şeydi ki bu, başka hiçbir günah ilgimi çekmiyor, onunla aynı cehennem ateşini paylaşmak için tüm günahlarına ortaklık etmek için tutuşuyordum. Bağımlılıktı bu. Zarar da verse, bulutların üzerine çıkarıp ardından yerin yedi kat dibine de fırlatsa, sürüne sürüne yeniden biçare benliğimi tamam kılması için ona dönebileceğim bir bağımlılıktı. Xiao Zhan zehirliydi, zehri ise çoktan kanıma karışmıştı, nihayetinde her halükarda zararlı çıkan sadece ben oluyordum.

Sonunda yanına vardığım vakit, bana uzattığı eline bakmış ve yeniden gözlerine bakarak eline uzanmak yerine, bar masasına koyduğu kadehini avuçlarım arasına alarak beyaz şarabı yudumlamıştım. 

"Nefesimi kesiyorsun," dedi vücudumu baştan sona incelerken. 

"Biliyorum." 

"Ama eksik olan bir şey var," diyerek elini üzerindeki takımın iç cebine attı. Siyah, kumaş dikdörtgen bir kutuyu cebinden çıkarıp bana doğru döndürdü ve kutunun kapağını havaya kaldırarak içindekini görmemi sağladı. 

Salvatore |yizhan|حيث تعيش القصص. اكتشف الآن