12.Bölüm

1.1K 123 78
                                    

Kalmak mı daha kolay, gitmek mi bilmek istemiyorum.

Neden hep kaçmak zorundayız? Sürekli aynı yerde bitiyoruz.

Bazı günler bildiğim tek şey sensin, geceleri soğuduğunda yanan tek şey.

"Onun çük sevmediğini sanıyordum," dedi ablam düşünceli bir şekilde. Kendi odasından getirdiği bir pufta bağdaş kurmuş, elindeki kaseden cips yiyordu.

Eve geldikten sonra Wenhan, Yubin ve Fanxing günlerdir görüşmediğimiz için kapıma dayanmış ve olanları üstü kapalı bir şekilde anlattıktan sonra sanki travma geçiriyormuşum gibi bizde yatıya kalmaya karar vermişlerdi. Yubin ve Fanxing kendi yer yataklarında oturuyorken Wenhan sırtını yatak başlığıma yaslamış, başımı da bacaklarına yerleştirerek saçlarımı okşamaya başlamıştı. Arabada yaşlarımı sildikten sonra bir daha akmalarına izin vermemiştim. Normalde tamamen ağlamam, sinirlenip kendimi dağıtmam gerekirken üzerimde bir cenaze sakinliği çökmüştü. Tepkisiz biçimde sohbetlerine kısa kısa katılmama her ne kadar şaşırsalar da, işlerine geldiğinden olsa gerek, irdelememişlerdi.

Xiao Zhan beni evin önünde bıraktığında, aslında bir tarafım sürekli beni durdurmasını bekledi. Fakat o tamamen kendi sessizliğine gömülmüş bir şekilde, sakince arabadan inmemi izlemiş ve gümbürtülerle girdiğim hayatından durgunca çıkmama izin vermişti. Bana bakmamıştı bile, donuk suratı tamamen önündeki cama dönük kalmıştı. Sadece eve girmeden önce sessizce, "Sözleşmeyi bitirmek için uğrayacağım, emin misin?" demişti. Bense araba kapısını kapatıp ardıma dönmeden evvel, "Eminim." demiştim. Böylece bir haziran gecesi başlayan tanışıklılığımız, yine bir haziran gecesi son bulmuştu.

Beni uzaklaştırdın. O halde kalmam için yalvar, özür dilemek için sabah beni ara.

Bu çok kirli bir savaş ama aşkın çok tatlı. Çok güzel konuşuyorsun fakat kalbinin dişleri var.

Sırlarının derinliklerinin olduğu yerde, bin kere olduğumuz yer, her bir yalanı yuttum.

Haziranı seviyordum, Hazirandan nefret ediyordum.

"Ben de kimi suçlayacağımı bilmiyorum," dedi Yubin alt dudağını sarkıtarak. Ben burada yokmuşum gibi kendilerince durumun analizini yapıyor, yorumlarını belirtiyorlardı. Oysa onlar konuştukça ben susmak istiyordum, belki biraz da sağır olmak.

"Neden her olayda suçlayacak birileri arıyorsunuz ki?" gözlerini devirerek başını yastığına attı Fanxing. "Bazen sadece olur ve biter, ne tamamen haklı vardır ne de tamamen haksız, sonucuna odaklanmak gerekir."

"Onun için herhangi bir yüz olmadığımı düşünmüştüm." dudaklarımdan fısıltıyla dökülen cümleden sonra herkes sus pus olmuştu. Bunu söylemem belki hala sözleşmeye aykırı olabilirdi fakat umurumda değildi. Hislerim maddelerin baskılanmasına karşı boyun eğecek kadar değersiz değildi. "Bir değerim olduğunu sanmıştım, bir dosya değil. Yerimin hemen başka bir kağıt parçasıyla doldurulacağı kadar aşağılık olması çok boktan."

Saçlarımda duraklamadan gezinen Wenhan'a ait olan parmaklar, dokunuşlarını sertleştirmişti. Saçlarımı okşamıyor da, o an sanki hafifçe çekiştirerek kendine gel diyor gibiydi. Oysa saçlarımdaki tutuşu bana tekrardan Xiao Zhan'ı hatırlatıyordu, şefkatli demek için uzak bir dokunuş lakin canımı acıtacak kadar gaddarca çekiştirme değil. Onun parmakları saç köklerimi hapsediyormuş gibi tutar, ensem geriye düşerken titrememi sağlayacak kadar güzel bir sızı bırakırdı ve ensemden boynuma uzanan tam o boşluğa dudaklarını yerleştirirdi. Devamında kulağıma ispanyol aksanı ile anlamadığım şeyler fısıldardı, zihnimde o kelimeler hep ne kadar güzel olduğum ile alakalıydı, beni ne kadar sevdiğinden bahsederdi. Oysa şimdi o fısıltıların dahi kendi yalanım olduğunu biliyordum, o halde neydi kulağıma bu kadar güzel çalınan cümleleri?

Salvatore |yizhan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin