4.Bölüm

1.2K 145 76
                                    

"Cennetin suyunda cehennemin alevlerini içmek."

Şaşkınlığını atlatmış gözleri sonunda ne yaptığımı anladığında, hafifçe kısılmıştı. "Vay canına! Ge, hala hatırlıyorsun."

Coşkuyla şakıyan benim aksime o oldukça ağırdı. Göğsümde duran elini bırakıp, tişörtümün üzerinden hissettiğim yakıcı derinin bedenimden ayrılmasına izin verdim. Parmaklarının değdiği her yer şehvet kokan çiçeklerin orada yeşermesini sağlıyordu.

Çok sevdiğimi söyleyerek ona verdiğim italyanca kitapta, tamda yatak sahnesinden önce geçiyordu bu cümleler. Tanrı'dan vazgeçmiş insanların öldükten sonra gideceği yegane yer, tüm dinlerde cehennem diye geçerdi. Tüm dinlerde dışlanan, kötülüğün ve ahlaksızlığın daf sembolu olarak gösterilen bu insanlar, okuduğum kitapta kendi klüplerini kurmuşlardı. Tamamen düzene aykırı olarak her ögenin geçtiği bu kitap, belki de yeraltı edebiyatının devrimiydi. O kulüpte yakınlaşan iki kişinin tutkusu, aşkı, kendimi bulmamda yoluma tuttuğum bir ışık olmuştu. Her insanın kendi dünyasına, kendi cenneti ve cehennemi vardır diyordu kitap, sadece Tanrı'dan vazgeçenler, başka bir bedende kendi cennetini inşaa edip orada, ilelebet kalacakları yer olan cehennemin alevelerini içerdi. Bu alevler hiç tatmayan birine göre sadece korkutucu gelirdi fakat ısınını hissedenler için bu alev, karşılıklı şehvetin kıvılcımlarından başka bir şey değildi.

"Birden bire bunların aklına neden geldiğini merak ediyorum doğrusu." dedi çarpık bir gülüşle. Elbette anlıyordu, beni alaya alıyordu. Beni ciddiye almıyordu, ya da gerçekten tüm yakışıklıların laneti aptal olmaktır sözünü kanıtlamak için elinden geleni yapıyordu.

"Sadece geçen sene kitabı verip buradan ayrılmıştım. Gerçekten okuyup okumadığını merak ettim." dedim onu bozmayarak. Yalancıyı kimse sikmiyor sonuçta felsefesi hayatımın her yerine yerleşmeye başlamış gibi hissediyordum.

"Okudum," gözleri alayla parlarken bir çırpıda katladığı kağıdı önüme uzattı. "Müstehcen kitapları sevdiğini bilmiyordum ama."

"Sen sevmez misin?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Senin yaşlarındayken ben de okurdum," soğuk kahvesinden bir yudum aldı ve hoşnutsuca devam etti. "Ama yaşım ilerledikçe gençlik romanlarını bırakıp, kendi alanımdaki kitapları okumaya başladım."

"Zhan Ge," evde ikimizden başka kimse olmamasına rağmen, sesimi sanki gizli bir şey teklif ediyormuşum gibi alçatmıştım. "İstersen sana ödünç verebilirim, bende çok fazla var."

Xiao Zhan'ın göğsü küçük bir kahkaha ile sarsılırken kafasını iki yana salladı. "Wang Yibo, çok fena bir oğlansın sen. Senden yaşça büyük olmama rağmen benimle saygı ekleri olmadan konuşman yetmezmiş gibi, ahlaksız tekliflerde bulunuyorsun."

"Hoşuna gitmediğini söyleme," dedim onun gibi gülerken. Sandalyeden ayağa kalkıp masadaki kağıdı şortumun arka cebine yerleştirdim, fakat parmaklarımı cebimden çekmedim. "Hiçbir zaman beni kötü yola sapmasın diye dinginleyen bir ağabey rolünde olmadın, bu halimi sevdiğin için zaten kasabadaki herkesten çok benimle yakın değil misin?"

Xiao Zhan bir kolunu sandalyenin başlığına yaslarken, kaslı baldırlarını sıkıca saran kapriye rağmen bacaklarını oturduğu yerde hafifçe açtı. Belirginleşen pazıları, yüzündeki olgunluğun getirdiği seksilik ve dudaklarındaki yamuk sırıtışı ile bacaklarımı titretiyordu. Sadece ona bakmak, saatlerce onu izlemek ve her bir detayını zihnimde kazımak istememe sebep oluyordu. Cesur hallerimi sevdiğini biliyordum, onunla yaptığımız minik çılgınlıklarda gözlerinde beliren hayranlık ifadesi her şeyi açıkça belirtiyordu. Her ne kadar benden etkilense bile, sürekli çocuk olduğumu vurguluyordu.

Salvatore |yizhan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin