1.2

226 26 6
                                    

Kin tutabilen biri hiç olmamıştım, istesem bile yapamıyordum. Yaşadığım şeyleri çok kolay unuturdum, olayların hiçbiri aklımda kalmazdı. Bana yapılan şeyleri unutmama rağmen hissettiklerimi hiç unutamadım. Hayal kırıklıklarımı, kalbimin parçalanmasını; yüzüme ne kadar iğrenç biri olduğum vurulunca hissettiğim çöküntüyü, sessiz çığlıklarımla ağlamalarımı hiç unutmadım. Unutamadım.

Evet, kin tutan biri değilim. Ama şu an o kadar çok isterdim ki kin tutmuş biri olmayı, annem karşımda masummuş gibi oturmuş bana iğrenerek bakarken ona yılların kinini tutmuş olabilmeyi çok isterdim. Tüm yaralarımı yüzüne vurayım isterdim, ben ne kadar kanadıysam o benden daha çok kanasın isterdim.

Ama sessizliğim benim en büyük düşmanım olmuştu hep. Kendi kanımda boğulurken bile ses çıkarmazdım ben, şimdi ne diyebilirdim ki?

"Neden geldin?" Oturduğumuzdan beri bozulmayan sessizliği en çok merak ettiğim soruyu sorarak bozdum. Ben ondan vazgeçmişken, arkamda bırakmaya hazırken niye gelmişti?

"Sana veda hediyesi vermeye geldim." dediğinde kahverengi masaya bakan gözlerim yavaşça anneme çıktı. Benim konuşmama müsaade etmeden devam etti. "Benim haberim olmadan beni silmişsin diye duydum, hiç hoşuma gitmedi. Ben de sana son hediyemi vermeye geldim, umarım seversin." Elini masanın üzerine koyduğu çantasının içine soktu ve küçük bir paket çıkardı. Kahverengi bir hediye paketine sarılmış hediyeyi, inceliğinden anladığım kadarıyla bir kağıt parşasıydı, masada benim önüme doğru ittirdi.

Gözlerim paket ve annem arasında gidip geliyordu. Karmakarışıktım.

"Açmayacak mısın?" Annem yüzüne bir gülümse oturtup sordu. Bu beni daha da tedirgin etti. Annem daha önce bana hiç gülmemişti ki, şimdi niye gülüyordu?

Bakışlarım annemde takılı kalmışken masada pakete uzandım yavaşça. Korkuyordum içinden çıkacak şeyden. "Korkma, seveceksin bu hediyeyi." dedi annem içimi okumuş gibi.

Annemin sözleri beni gram rahatlatmazken meraktan açtım paketi. Eski bir fotoğraf vardı, yavaşça çıkardım paketten. Fotoğrafta annem vardı, yanında ise Yixing'in babası vardı. Onlar birbirlerine sarılmış gülümsüyorken onlara gülümseyerek bakan bir çift göz daha vardı. Biraz ilerilerinde, yirmili yaşlarının sonunda gibi gözüken bir erkek duruyordu. Yixing'in babasına nazaran daha beyaz tenliydi, çenesi sivriydi ve gülümseyen dudaklarına rağmen sert bakışları vardı.

"Hep çok merak ediyordun ya, yıllarca sürekli onu soruyordun. Tanıştırayım sizi," Bakışlarımı fotoğraftan alıp anneme çevirdim. Masaya bıraktığım fotoğrataki erkeğine yüzüne işaret parmağını çevirdi. "eski en yakın arkadaşım, tecavüzcüm ve senin baban. Nasıl, memnun oldun mu şimdi?"

Bakışlarım yeniden fotoğrafa dönmüştü ama bu sefer görmüyordum kimseyi. Annemin sözleri beynimde yankılanırken bile algılayamadım ne demek istediğini.
Doğru mu duymuştum? Yoksa beynimin oynadığı bir oyun muydu hepsi? Annem gerçekten biyolojik babam tarafından tecavüze mi uğramıştı? Yoksa beni daha da parçalamak için söylediği bir yalan mıydı?

Başıma giren ağrıyla anında gözlerimi kapattım ve parmaklarımla şakaklarımı ovmaya çalıştım, sanki acıyı söküp alabilecekmiş gibi. "Tecavüzcüm" kelimesi beynimde dönüp dururken içimdeki sesle çatışmaya girdim bu sefer. Annem kendi yarasından bahsederken nasıl yalan söylediğini düşünürdüm? Annem kötü bir insan değildi, yalan söylemezdi bana. Ama diğer taraftan inanmak istemiyordum ona, yıllarca beni parçalara ayıran kadının söylediği hiçbir şeye inanmak istemiyordum.

"Çok mu ağır geldi Sehun? Ne bekliyordun, güzel yüzlü kibar harika bir erkek falan mı?" Gözlerim hâlâ kapalıydı, sindirmeye çalışıyordum o kelimeyi. "Sus." dedim bu yüzden, devam etmesin istedim. Şu an bile her şey zorken, devam ederse parçalarımı nasıl toplayacaktım?

love yourself | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin