0.3

376 43 15
                                    

"Hayatım boyunca hep bir maske taktım. Hiç kendim olamadım. Olmak istemedim belki de." dedim duvardaki tabloyu incelerken.

"Neden istemedin peki?" diye sordu Dr. Kim. Bakışlarımı ona çevirdim. "Güçsüz olmak utanç verici çünkü. Birine zayıf noktanı göstermek utanç verici. Neden böyle hissediyorum bilmiyorum ama kendimi bildim bileli utanıyorum güçsüz olmaktan. Bu yüzden maske taktım, kimse bilmesin istedim. Güçlü davranırsam gerçekten güçlü olurum sandım. Olamadım. İnsanlar güçlü olduğumu söyleyerek daha çok geldi üstüme. Dayanamadım.

Çok yoruldum. Nefes alamadım çoğu zaman, hissizleştim bazen. Ve artık o maskeyi taşıyamamaya başladım. Bazen gardım düştü bu yüzden, kimsenin görmediğinden emin oldum yine de. Aynı zamanda birileri görsün istedim. Ne istediğimi bilemez hale geldim."

"Güçsüz olmak nedir Sehun, bana güçsüzlüğün tanımını yapar mısın?"

"Duygusal olmak, insanların söylediklerini umursamak; ağlamak, şu an burada olmak." Son dediğime tebessüm etti.

"Saydıklarının hepsi bizim birer parçamız Sehun. İnsanı insan yapan şeyler bunlar. Eğer düşmezsek, ayağa kalktığımızda hissettiğimiz mutluluğu, gururu hissedemeyiz. Her gün aynı şeyi yaşayan robotlara dönüşürüz. Yarının kıymetini bilmemiz için dün düşmemiz ve bugün kalkmamız gerekiyor.

Sen güçlü olmak değil, anlaşılmak istiyorsun bana göre. Birileri seni anlasın, yaralarını anlattığında sana acıyan gözlerle bakmasın istiyorsun. Ve bu isteğin çok normal, hepimizin istediği şey bu. Ama aynı zamanda hepimizin hayatında sadece bir kişiden görebileceği bir muamele bu."

"Kimden görürüz Dr. Kim?"

"Ruh eşinin varlığına inanır mısın Sehun?" Kafamı salladım devam etmesi için. "Ruh eşin seni anlar, sen anlatmasan bile. Sana acımaz, seninle beraber düşer ve kalkar. Seni en iyi tanıyandır, senin için en iyi olan şeyi bilendir." Güldüm. Çok ütopik geliyordu kulağa söyledikleri.

"Böyle birinin gerçek olacağına inanmıyorum doğrusu."

"İnanıp inanmamak sana kalmış Sehun. Ama hayatında hiç böyle biri olmadığını söylebilir misin bana?" Kaşlarımı çattım dediği üzerine. Jongin ilişkimizden mi bahsetmişti?

"Neyden bahsediyorsunuz?"

"Beni yanlış anlama Sehun. Hastalarım hakkında başkasıyla konuşmam. Veya onların özelini başkalarına anlatmam. Lakin..."

"Lakin?"

"Jongin benim en yakın arkadaşım Sehun. Yıllarca bana seni anlattı. Seni nasıl sevdiğini, nasıl bir ilişkiniz olduğunu. Ne kadar yıl geçerse geçsin, Jongin senden geçemedi. Ve restoranttaki o gün anladım senin o olduğunu. Düşünmeden de edemedim."

"Ne düşündünüz?"

"Jongin hep bana senin de onu sevdiğini söylerdi, bir gün bile tereddüt etmedi sevginden. Onu sevmene rağmen, ona neden tutunmadığını düşündüm. Bir şey vardı, hâlâ var. Ama seni bunlardan kurtarabilecek kişiydi Jongin bence. Sen ise ona tutunmak yerine kendinden uzaklaştırdın, ne kadar düşünürsem düşüneyim bir türlü anlayamadım sebebini."

"Jongin harika biridir." İçime derin bir nefes çekip devam ettim. "Jongin anlayışlı, merhametli, sevgi dolu ve..."

"Ve?"

"Jongin iyi olan her şeydir." Gülümsedi dediğim şeye.

"Hayatım boyunca gerçekten sevildiğimi hissettiren tek kişiydi Jongin." Gözlerim dolmuştu bu cümleyi kurarken. "Bana kötü sözler söylemeyen, iltifatlar eden tek kişiydi. Ama Jongin'in iltifatları beni mutlu etmek yerine karanlık bir odaya hapsederdi hep." Gözümden düşen bir damlayı sağ elimle sildim.

love yourself | sekaiWhere stories live. Discover now