1.0

262 26 15
                                    

Ohaaaa uzun bölüm yazdım ben, ben uzun bölüm yazdım, yazdım uzun bölüm ben. İnanması güç, değil mi? -yazdığım en uzun bölüm-

-

"Sehun, Yixing diye biri geldi. Seni soruyor, baksana içeri."

Chanyeol mutfağa girip yanıma geldiğinde makarna hamurunu kesiyor ve son zamanlarda yaşadığım şeyleri düşünüyordum. Her şey çok ani gelişmişti, düşünmeye pek vakit bulamamıştım.

"Yixing mi? Niye bana haber vermeden geldi ki?" Eldivenlerimi çıkarıp çöpe atarken mırıldandım. "Kim ki?" Chanyeol yeni eldivenler giydi ve benim yarım bıraktığım işin başına geçti. "Abim." Kısaca belirtip cevap vermesine zaman tanımadan mutfaktan çıktım. Restorana geçtiğimde abimi cam kenarında bir masaya oturmuş önünü izlerken buldum. Hemen yanına gittim.

"Bir şey mi oldu?" Yanına vardığımda ağzımdan çıkan ilk soru bu oldu. Abim bakışlarını bana çevirip gülümsedi. "Hoş geldin yok mu?" Ben de gülümsedim ve karşısındaki sandalyeye oturdum. "Hoş geldin de, haber vermeden gelince şaşırdım. Bir de Çin'e dönecektin bu hafta sonu, işlerini tamamlamakla meşgul olursun sanmıştım."

"Aslında ben de o yüzden geldim. Sana söylemem gereken birkaç şey var." Önündeki suyu kenara itekleyip ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "Dinliyorum." dedim kaşlarım çatılırken. Nedense iyi haber verecekmiş gibi değildi, ya da ben sadece kafamda kuruyordum.

"Çatma kaşlarını hemen, kötü bir şey değil. Temelli olarak buraya taşınacağım." dedi yüzüne bir gülümseme oturtarak. "Ciddi misin? Bu süper bir haber benim için ama oradaki işlerini nasıl bırakacaksın ki?"

"Luhan'ı hatırlıyorsun değil mi? Merkez şubedeki baş şef. Aynı zamanda iyi bir arkadaşım, bunca zaman işleri benim açımdan ne kadar kolaylaştırdığını anlatamam sana."

"Ona mı devredeceksin yani?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "Hayır. Hâlâ bana ait olacak sadece Luhan her şeyden sorumlu olacak, ona bu konuda güvenim sonsuz zaten. Yine giderim, tamamen elimi ayağımı çekmem zaten ama eskisi kadar sık olmaz." dediğinde kafamı sallayarak onayladım.

"Süper o zaman. Hem bu tempo çok yoruyordu seni, hem de ben senden çok uzak kalıyordum. Buraya taşınman her açıdan süper." Gülümseyerek birbirimize baktık bir süre. Ne o bir şey dedi, ne ben. Ben o sessizdi diye konuşmuyordum ama o neden bir şey demiyordu bilmiyordum.

"O zaman haftasonu bir şeyler yapalım mı? Çok uzun zaman oldu beraber vakit geçireli." dedim sessizliği bozarak. Abim kafasını iki yana salladı. "Son bir kez oraya gidip tüm işleri düzene oturtmam lazım. Uzun bir süre orada kalacağım yani."

"Ne kadar bir süre?" Bu sefer masaya doğru eğilen bendim. "Belli değil. Ama en az bir yıl diye tahmin ediyorum. Tüm şubeleri belli bir düzene sokmak çok kolay olmayacak." dedi abim ensesini kaşıyarak. Haklıydı, Çin'de çok fazla restoranı vardı ve hepsini bırakıp buraya gelmek için yapması gereken çok şey olmalıydı. "Kötü oldu bu. Hiç gelmeyeceksin değil mi? Hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştık." dediğimde yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. "Aslında uzak kalmak zorunda değiliz."

"Nasıl yani?" diye sordum tekrar arkama yaslanırken. "Benimle Çin'e gelmek ister misin?"

"Ne?"

"Sadece bir yıllığına her şeyden uzaklaşmak güzel olmaz mı?" Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim ve yoldan geçen insanları izledim bir süre. Çok güzel olabilirdi evet, ben de bunu düşünmüştüm çok fazla kez ama şu an arkamda bırakıp gidemeyeceğim biri vardı. Bakışlarımı tekrar abime çevirdiğimde gözlerini bile kırpmadan beni izlediğini gördüm.

love yourself | sekaiWhere stories live. Discover now