Bölüm 1: Yalnızca birkaç saniye yeterlidir bir felakete

1.7K 163 352
                                    


Keyifli okumalar :)


Bölüm 1: Yalnızca birkaç saniye yeterlidir bir felakete


Tuttuğu tempodan dolayı solukları hızlanmış, kendisinin duyabileceği bir seviyeye ulaşmışken bu soluklardan rahatsızlık duymuştu. Hatta kanı kaynayan, fevri bir genç oluşundan ötürü bu ufacık rahatsızlığı kendi içinde büyütmüş ve kocaman bir öfkeye dönüştürmüştü. Kısacası kendisine karşı öfkeliydi.

Öfkelenmesinin tek sebebi de ne yazık ki duyulmaya devam eden bu soluklar değildi. Sabah, S-MOS Şirketi'ne gitmek için yola çıkacağı sırada ajansın arabasını Hoseok ondan önce almıştı. İkisinin birlikte gitmesi gerekiyordu fakat aralarında yaşanan birtakım itişmelerden dolayı eşek şakası yapmak isteyen Hoseok onu arabaya almamıştı. Gerçi artık bunların hiçbir önemi yoktu. Hoseok'a ettiği küfürlere ara vermişti çünkü yönünü değiştirmişti. Artık S-MOS Şirketi'ne gitmiyordu.

Ancak yine de çatık kaşları bir an olsun düzelmezken, keskin bakışları yakıcı, adımları ise seriydi. Uzun süredir taşıdığı sırt çantası belinin ağrımasına sebep olsa da artık bu durum bile onu öfkelendirmiyor, kanına karışan adrenalin ona ağrılarını ve daha fazlasını unuttururken bel ağrısı kendi sorunu değilmiş gibi davranmasına sebep oluyordu. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesler takip ettiği adamı gözden kaybetmemek için tuttuğu tempodan kaynaklıydı.

Kara elması andıran gözleri etrafta zehir gibi dolaşırken adımlamaya devam ediyordu. Keskin bakışları tanıdık bir plakada takılı kalmış, ardından tahmin edemeyeceği bir pahalılığa sahip aracın içinden inen tanıdık kişi ile önce kaşları havalanmış daha sonra ise dudaklarına ufak bir kıvrılma peyda olmuştu. Böylelikle adımları artık S-MOS Şirketi'ne giden yol yerine, korumalarıyla birlikte ilerleyen adamın peşindeydi.

Zırlayan telefonunu eline aldığında adımları durmamış, siyahın hakkını veren gözlerini takip ettiği adamdan ayırmamıştı. Telefonu açmakla açmamak arasında gidip gelirken bu kararsızlığa bir an evvel son vermek istedi ve hızlı davranarak telefonu yanıtladı.

"Ne var?"

Ses tonu konuşmayı hızlı bitirmek istediğini belli ediyordu. Jungkook lafını esirgemeyen, patavatsız ve törpülenmemiş bir çocuktu. Bu onu saygısız biri gibi gösterse de aslında amacı asla saygısızlık yapmak değildi. Yaşı küçüktü, insanlara karşı her duygusunu ve düşüncesini belirtmemesi gerektiğini henüz öğrenememişti. İnsanlara, hoşlarına gitmeyecek düşünceleri bir kenara bırakın, gerçekleri söylemek bile zordu. Her gerçek güzel değildi çünkü. Eğer onlar gerçeği görmek istemiyorlarsa, görmezlerdi. Bunları onlara göstermekte ısrarcı olmanıza ve ayaklarına dolanmanıza da izin vermezler, o gerçekle birlikte sizi de ortadan kaldırırlardı.

Neyse ki Park Jimin, onun esirgemediği laflarından ve hafif saygısızlığından büyük miktarda rahatsızlık duyacak biri değildi.

"Lanet olsun! Sana söylediklerim kulağına giriyor mu?" derken nefes alış-verişleri telefona çarpıyor ve Jungkook'un kulaklarını tırmalıyordu.

Fakat Jungkook'un dikkati telefonda konuşan ve soluklarını çekinmeden salmaya devam eden agresif iş arkadaşında değildi. Hatta sustuğunu ve kendisine soru sorduğunu birkaç saniyenin sonunda fark etmişti. "Ne söylemiştin ki?" Bu soru aslında merak edildiğinden dolayı değil de sorulmak için sorulan bir soruydu.

Bu vurdumduymaz tavırlar her zamanki gibi Jimin'i delirtmişti. "S-MOS Şirketi'ne gitmesi gereken kişi sendin, ben değil! Bugün, Bay Min geliştirdikleri yeni teknoloji zırvalığını açıklayacaktı." Koşturduğu sesinden belli oluyordu. Jungkook'un gitmediği S-MOS Şirketi'ne, açıklamayı kaçırmamak için yetişmeye çalışırken öfkesini yansıtmaktan hiç çekinmemiş ve Jungkook'u bu dar vakitte aramayı ihmal etmemişti. Eğer açıklamaların haberini yapamazlarsa Bay Kim Seok Jin'in öfkesiyle tanışmak zorunda kalacaklardı. Jimin'in bütün sıkıntısı buydu.

Record | TaekookWhere stories live. Discover now