Umrumda-17.Bölüm

402 27 8
                                    

***

Kapının kilitlendiğini gördüğümde korktum ve kapıya yönelip bağırmaya başladım.

"Hey! Chanyeol? Orada biri var mı? Nerdesiniz! Kapı kapandı! HEY!"   Ne kadar bağırsamda bir ses gelmemişti. Kapıyı yumruklamaya başlamıştım. Neden bu kadar heyecanlandığımı bilmiyordum. 

Kapıyı art arda yumruklarken, ardından bağırma sesi geldi.

"Siz ikiniz! Beni dinleyin! Biraz sorunlarınız varmış gibi duruyor. Bunları çözmeden bu odadan çıkmak yok! Anlaştık mı?"

Chanyeol'ün böyle demesine şaşırarak hiç bir şey söylemeyip yatağın kenarına oturmuştum. Luhan'dan bir tıslama kazanarak sordum.

"Canın acıyor mu?"   Hadi ama klişe ama güzel bir soru tamam mı?

"Bundan sanane?"   Gözlerini camdan çekmeden sormuştu. Sesi sinirliydi ve üzgün... Soğuktuda.

"Neden böyle davranıyorsun Luhan?"   

"Hah! Gerçekten bunu sormuş olamazsın!"   Kafasını camdan çevirerek tam gözlerimin içine baktı. Tam içine.

"Sordum işte! Ne oldu birden?!"  

"Konuşmak istemiyorum!"    Beni itekliyerek yatağın içine girdi ve yorganı kafasına kadar çekti. Gerçekten neye bu kadar sinirlenmişti? 

***

Neredeyse yarım saat geçmişti ve Luhan'dan hiçbir ses gelmiyordu. Odanın içinde dolanarak yeni şeyler keşfetmiştim. 

Luhan fark etmeden yatağın sağ tarafına uzandım. Bana doğru dönüktü. Ve melekten bir farkı yoktu. Tanrı öyle güzel yaratmıştı ki... Kızların güzelliğini, erkeklerin yakışıklılğını katmıştı. Her şeyiyle mükemmeldi. Bu kadar kısa sürede ona aşık olmam bunun kanıtıydı. 

Bir süre durdum ve hiçbir şey düşünmeden yüzünü inceledim. Nefes alışları, arada gözlerini oynatışlarını. Zaten uyuduğunu ve beni duyacağını düşünmediğimden dolayı kısık bir sesle konuşmaya başladım.

"Meleğim... Seni seviyorum. Evet... seviyorum. Bu kadar kısa bir kelime. Ama o kadar şey yüklü ki. Anlatamam, seni nasıl sevdiğimi. Sana nasıl aşık olduğumu bile anlayamadım, beni o kadar büyüledin ki. Okul ilk günü senden hoşlanmıştım. Sonra olanlar ise sadece hayatın şansıydı. Seni o kadar çok seviyorum ki. Nasıl anlatacağımı ya da sana nasıl itiraf edeceğimmi bilmiyorum. Belki benden nefret edebilirsin... Bugün bunu fark ettim, bana ne yaparsan yap, hatta nefret et ama seni kuşların gökyüzünü, bulutun yağmuru, toprağın yağmurdan verdiği sonra ki kokuyu, Tanrı'nın yarattığı her şeyi sevdiği kadar seveceğim... Kıyamet kopup bizi bir süreliğine ayırıp geri birleştirene kadar... Sonsuza kadar..."  

Bunları söylerken ağladığımın farkında değildim. Bir süre bekleyip derin bir iç çekip elimi Luhan'ın yüzüne koydum. Ve devam ettim.

"Amcamı arayacağım ve Krystal'le evlenmekten vazgeçtiğimi söyleyeceğim. Seni kırmak istemiyorum. Zaten evlenmem umrunda değilmiş gibi gözüküyor ama be-"  

Sözümü Luhan'ın yanağından akan yaş kesmişti. Elimi hızla ondan çektim. Yüzümü sildikten sonra yatakta biraz doğruldum. 

"Luhan... U-uyanık mısın?"   Konuşmamla gözlerini açmıştı ve bana bakmıştı. Korkuyordum... Söylediğim her şeyi duymasından korkuyordum.

"Umrumda."   Gözlerini kapattı ve yüzünden bir yaş daha süzüldü. Canımı yakmıştı. Dünyada en değer verdiğim kişinin ağlaması canımı yakmıştı.

"E-efendim?" Neden bahsettiğini anlamayacak kadar şaşkındım. Gözlerini açtı ve yataktan kalkarak arkasını döndü. 

"Aptal. Gerçekten aptalsın. S-sen benden hoşlanıyorsan neden evleniyorsun ki? *hıçkırık* S-seni se-"   

Sözünü kesip ayağa kalktım ve önünde geçtim.

"Aptalım. Seni kırdığım için,  seni ağlattığım için, evden attığım için, seni bırakıp evlenmeyi kabul ettiğim için... Aptalım senin gibi bir meleğe bağlandığım için."    Artık ikimizde ağlıyorduk. Luhan ellerini yüzüme koyup kendine bana yaklaştırdı ve zorla ayağa kalktı.

"Beni sevdiğini bilmiyordum Sehun-ah. Aptalsın... Bana aşık olduğun için ve... ve kendini bana aşık ettiğin için.

***

[Luhan]

Ona aşık olduğumu duyunca gözleri hiç olmadığı kadar açılmıştı ve bir iki adım geri atıp yüzüme dikkatlice bakıp bir şeyleri anlamaya çalıştı.

"Y-yan-lı-lış mı d-duydum?"   Kekelemesi beni kıkırdatmıştı.

"Hayır. Seni beni sevdiğinden daha çok seviyorum. Ve buna şuan karar verdim."  Topallayarak yanına yaklaştım ve ona sıkıca sarıldım. Şoku atlatmış olacak ki o'da bana sarıldı. Sıkıca. Bu sarılma farklı bir sarılmaydı. Çokca şey anlatıyordu.

Ondan zor olsada ayrıldığımda gözünden tekrar yaş düştüğünü gördüm.

"Sehun..."

"E-efendim?"

"Ağlama. Sadece bana sarıl ve asla bırakma"

Tekrardan vücudlarımız birleştiğinde bunun sonunun nereye gideceğini biliyorduk. Kafamı omzundan kaldırarak yüzüne baktım. Yüzlerimiz arasında neredeyse iki santim vardı. Dudaklarına bakarak konuştum.

"Krystal'le evlenme. Benimle evlen."  

"Bende bunu düşünüyordum Han."    

Ardından dudaklarıma yapıştı. İlk başta biraz ani olduğunu düşünerek irkilsemde gözlerimi kapatarak karşılık verdim. 

Beni yavaşca iterek yatağa doğru yatırdı ve üzerime çıktı. Bir yandan yanağımı okşuyor bir yandan da yüzümün her yerini öpücüklere boğuyordu. Dudakları, dudaklarımdan ayrılıp boynuma doğru ilerlediğinde benden bir inleme kazanmıştı. 

İnlememle dudakları dudaklarımla tekrardan buluştu. Diliyle alt dudağımı emiyordu. Elide yavaşca tişörtümün içine girmişti. 

Beni biraz kaldırıp tişörtümü çıkardı. Ardından kendi tişörtünü. 

Tam dudaklarıma eğilirken kapının açılmasıyla ikimizde o yöne döndük. Kapının yanına tanımadığım bir adam duruyordu.

"Amca!"

***

YOLUN SONUDonde viven las historias. Descúbrelo ahora