12. Bölüm : Aptallık olurdu

526 81 16
                                    


Gece neredeyse on ikiyi geçiyordu. Şu saatte kimsenin gelmeyeceği bir yere gelmiş mezarlıkları tek tek geziyorduk. O kadar aptaldım ki annemin mezarının yerini bile bilmiyordum.

Klasik bir sahneden farklıydı bu an. Yağmur yağmıyordu mesela. Aksine şehirden uzakta olduğumuz için yıldızlar daha bir parlaktı. Ay tüm kasvetini üstümüzde toplamıştı. Kocaman sessizliğin içinde ses yapan tek varlık bizdik. Belki de şu an bedenlerini terk etmiş ruhları rahatsız ediyorduk.

Hyunjin beni yanlız bırakmak istemişti aslında ama ben tek kalmak için daha erken olduğunu düşünüyordum. Ya hiçbir tepki vermezsem? En azından yanımda tepki veren birinin olması bana güç verirdi belki de.

Sonunda aradığımız mezarı bulduğumda Hyunjin'i kolundan tutup durdurdum. Dudaklarımı yalayıp mezara doğru eğildiğimde Hyunjin pür dikkat beni izliyordu. Gözlerimi kapatıp ellerimi toprağın üstüne koydum. Belki annemi ve şevkatini yine hissedebilirdim. Cansız bir varlıktan bana hislerimi vermesi için medet umuyordum.

"Sen gittiğinden beri bir kere bile yanına gelmedim. Ne kadar hayırsız bir evladım değil mi? Umarım bana kızmıyorsundur. Sonuçta problemimi biliyormuşsun." Titrek bir nefes aldım. Nefeslerim boğazıma batıyor gibiydi. Kalbimi parçalayan o his yine oraya yerleşmiş, gitmek bilmiyordu.

"Ben üzgünüm... Belki seni fark etseydim bu sorunu birlikte atlatabilirdik..." Bugün göz yaşlarım ikinci kez akmaya başlamıştı. Onun öldüğünü öğrendiğimde bir damla bile göz yaşı dökememiştim. Şimdi gelmiş yüzsüzce ondan özür diliyordum.

"Umarım orada beni dinliyorsundur. Ben sana olan sevgimi kazandım anne. Ama senin yanındayken değil sen gittikten yıllar sonra. Biri çıktı karşıma ve ben... Senin yanındayken hiç hissetmediğim o duyguları hissetmeye başladım. Belki görmek isterdin. Bu anlara şahit olmayı çok isterdin ama gittin. Seni bunun için suçlamayacağım çünkü o biri seni de anlamamı sağladı." Ağzımdan bir hıçkırık koptuğunda konuşmayı kesip kafamı bacaklarıma gömdüm.

Biraz olsun hıçkırıklarım kesildiğinde konusmaya devam ettim. "Korkuyorum anne. Bu öyle bir duygu ki altından kalkamıyorum. Kafam sürekli karışık. Sen de böyle hissetmiş miydin? Çok korkmuş muydun sen de benim gibi? Kalbine saplanan ağrılar seni germiş miydi? İnsanların nasıl böyle yaşadığını sorgulamış mıydın? Çünkü ben bunu çok yaptım anne... Eğer yıllar önce seni kaybetmeden bu konuları sana açsaydım ve dertleşbilseydik çok güzel olurdu... Ama sen şu an bana çok uzaksın..."

Bir kaç kez iç çektikten sonra sözcüklerimi son kez teker teker sıraladım. "En üzücüsü ise seni bana hatırlatacak bir anım bile yok. Sanki bütün hayatımı unutmuşum gibi... Sen başından beri yokmuşsun gibi... Ben yokluğunu daha yeni yeni hissetmeye başlıyorum. Kim bilir size ne kadar zorluklar çıkartmıştırım..."

Ayağa kalkıp üstümü silkelerken dolu gözlerimle konuşmaya başladım. "Kafanı çok şişirdim değil mi? Özür dilerim. Umarım beni affedersin. Diğer tarafta görüşelim olur mu? Sana hiç söyleyemediğim o cümleyi yüzyüzeyken söylemek istiyorum ama sanırım burada da söyleyeceğim. Seni seviyorum anne. Görüşürüz." Küçük bir el sallamadan sonra Hyunjin'e döndüm. O da benim gibi ağlamaya başlamış olmalıydı. Yanakları ve burnunun ucu kızarmıştı. Yıldızlarının üstünü kapatmıştı göz yaşlarıyla ama o yıldızlar yine de parlamayı kesmemişti.

"Gidelim." Dedim boğuk sesimle. Kafasını salladı ve göz yaşlarını silerek yanıma yaklaştı. Bu sefer elini tutan ben olmuştum. Karanlığın ortasında mezarlıkların arasında el ele tutuşarak yürüyorduk. Üstümden kalkan bir yük vardı sanki.

Bisiklete bindiğimizde bütün gücüm tükenmiş gibi hissetmeme rağmen pedallara sertçe bastırıyor ve hızlı olmamızı sağlıyordum. Aynı zamanda da yavaş olmak istiyordum. Şu anlık babamla karşılaşmak istemiyordum.

"Hyunjin!" Diye bağırdım beni duyması için. "Bugün eve gitmek istemiyorum. Sizde kalabilir miyim?"

Şaşırdığı sesinden de belli oluyordu ama geri çevirmemişti. Yüzüme vuran rüzgar biraz olsun sakinleşmemi sağlarken gökyüzündeki yıldızları izliyordum. Evlerin olduğu kısma yaklaştıkça yıldızlarda kayboluyordu ama en büyük yıldız şu an yanımda parlıyordu. Umarım onun ışığı da sonsuza kadar sönmezdi.

"Yıldızlar olmasaydı yaşayamazdık biliyor musun?" Dedim Hyunjin'in de duyabileceği bir şekilde.

"Gerçekten mi?" Diye sorduğunu duydum.

Görmese de kafamı salladım. "Evet, sonuçta Güneş de bir yıldız ve Dünya'da çoğunlukla enerji olarak onu kullanıyoruz. Su ve hava gibi yıldızlar da bizim için çok önemliler."

Sen de benim için diğer yıldızlar gibi önemlisin

Kafamdan geçen o küçük cümle beynimde her saniye yankılanmaya başlamıştı. Ona başından beri yıldız diyordum. Peki bunun sebebi neydi? Gözlerinde gördüğüm o ışıltılar mıydı gerçekten? Belki de onu gerçekten gözümde büyütüyordum.

"Dünya Güneş'e o kadar aşık ki onsuz yaşayamıyor. Oysaki Güneş bunu bütün gezegenlerine yapıyor." Hyunjin'in sarf ettiği o iki cümle neden içimde bir şeyleri oynatmaya yetmişti ki?

Bisikleti durdurduğunda geldiğimizi anlayıp ben de pedalları rahat bıraktım. "Sence Güneş birine aşık olabilir mi?"

Bisikletini park ederken gülümsedi. "Neden olmasın? Hatta bence aşık bile."

"Öyle mi? Kime peki?"

"O da bütün haşmetini göstersin diye ışığından vazgeçtiği Sirius'a."

Sirius Güneş'ten sonra Dünya'da görülen en parlak yıldızdı. Yani benim deyimim ile Hyunjin'di. O zaman ben de Hyunjin'e mi aşıktım?

Düşüncelerimden uzaklaşıp Hyunjin'in evine doğru ilerledim. Bu sırada da babama eve gelmeyeceğime dair bir mesaj atıyordum. Eve girdiğimizde evde kocaman bir sessizlik vardı. Hyunjin sessiz olmamı işaret edip beni yukarıya doğru çıkarttı. Gördüğüm kadarıyla evleri bizimkinden iki kat daha büyüktü.

Bir odaya girdiğimizde orayı incelemeye başladım. Lambasını gördüğümde yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Güneş şeklinde bir lambası vardı. Etrafında da gezegenler dönüyordu. Bir çocuk odası lambası gibiydi ama Hyunjin'in odasına uyum sağlamıştı.

"Sen de Güneş'i seviyor olmalısın."

"Ne diyebilirim ki? Ona aşık olmamak aptallık olurdu."

"Sirius'a aşık olmamak da aptallık olurdu."

Birbirimize bir kaç saniye baktıktan sonra Hyunjin bakışlarını kaçırmıştı. Üstümü değiştirmem için kıyafet vermiş, kendisi üstünü değiştirmek için de banyosuna ilerlemişti. Bir kaç dakika sonra da ikimiz de onun yatağında duvara bakıp uyumaya çalışıyorduk.

"Bugün için teşekkürler. Sen karşıma çıkmasaydın ne yapardım bilmiyorum."

"Duygusuz bir şekilde yaşamaya devam ederdin ama kahraman Hyunjin her zaman yanında."

İkimiz de kıkırdamaya başlamıştık. Kıkırdamalarım esnemeye dönünce ona iyi geceler diledim ve kendimi uyukunun kollarına bıraktım.

~~~

Yazarken anne kısmında biraz duygulanmış olabilirim annelerinizi sevin 🥺

ओह! यह छवि हमारे सामग्री दिशानिर्देशों का पालन नहीं करती है। प्रकाशन जारी रखने के लिए, कृपया इसे हटा दें या कोई भिन्न छवि अपलोड करें।

Yazarken anne kısmında biraz duygulanmış olabilirim annelerinizi sevin 🥺

Excitement °Hyunmin° ✓जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें