17. KİMSESİZLİĞİN YUVASI | KİTAP VERSİYONU

153K 9.1K 22.8K
                                    

İyi okumalar minik kuşlar.

Beni idelirukiye buraya basarak takip edebilirsiniz❤️

🕊️

Gecenin karanlığı, biz insanlar gibi derin bir uykuya dalmıyordu. Kötü insanlara, aydınlığın öte tarafında olanlara ev sahipliği yapıyordu. Gece, saatlere bölünmüş anlardan oluşuyordu. İnsan bunun gibi anlarda tuhaf şeyler hatırlıyordu. Gözümün önünde şimşek gibi çakan anıların hepsi çocukluğuma aitti fakat aralarında farklı bir anı vardı. O da yukarıda uyurken benim ne yaşadığımdan habersiz olan adama aitti. Uyku, ölümün arkadaşı olduğu için mi sessiz çığlıklarım kimsesizdi?

Boğazıma dayanan soğuk bıçağı düşünmeden yapacağım bir hamle, belimde hissettiğim farklı bir soğukluktan sonra yerini hareketsizliğe bıraktı. Beni alıkoyan kişi, "Aklından bile geçirme!" diyerek silahı belime yasladığında, korku artık tüm hücrelerime yayılmıştı.

Bu Serhat'tı, sesinden tanımıştım. Nefesi öyle kötü kokuyordu ki ayık olmadığı belliydi. Yoksa bunu yapacak cesareti bulamazdı. Damarlarında gezinen alkol, mantığının önündeki en büyük engeldi.

"Serhat," dediğimde bıçağın boğazımdaki baskısı arttı. "Mantıklı düşünemiyorsun. Bırak beni. Birazdan..."

Sözümü kesip beni içeri doğru sürükledi. Ayağıyla kapıyı kapattı. "Zaten benim hareketlerim hiçbir zaman mantıklı değildir." Kelimeleri telaffuz ederken dili dolanıyordu. "Sevgilin bunu çok iyi bilir! Bunu da, beni herkesin içinde rezil etmeyi de çok iyi bilir!" derkenki öfkesini iliklerimde hissettim.

Zorlukla nefes alıyordum. Ellerimi koluna koyup onu uzaklaştırmaya çalıştım ama gücüm yetmiyordu. Sırtını duvara yaslayıp beni de kendine doğru bastırdı. Böylece bahçedeki korumaların bizi görme ihtimalini ortadan kaldırdı. Boğazıma yaslanan bıçağın, ruhumu bedenimden ayırması saniyeleri almazdı. Korkudan dizlerim titriyordu. İçimi saran duygu, tehlikenin soğuğunu bedenime sarıyordu.

"Benim suçum ne?" dediğimde, kolunu daha da sert bastırıp dişlerinin arasından konuşmaya başladı. "Senin suçun, onun hayatında olmak! Bana yaşattığının aynısını o şerefsize yaşatmam
için tek çarem sensin!" Lâl, bağırmazsak belki burada bizi öldürecek. Bağırırsak da bıçağı saplayabilir. Ne yapacağız? "O yüzden sessiz olup cezanı çekmeni bekleyeceksin!"

Koluna tırnaklarımı batırdığımda belime doğrulttuğu silahın baskısı arttı. Doğru düzgün nefes alamadığım için başım dönmeye başladı. Ölümle burun burunaydım. Serhat, bir anda yerimizi değiştirdiğinde, hızlı hızlı nefesler alıp öksürmeye başladım. Eliyle ağzımı kapatıp, "Sus!" diye uyardı. "Sus, sesini duyacaklar. Sus!" dedi telaşla.

Sesindeki korku, elle tutulur cinstendi. İkimiz de korkuyorduk. Ama o, korkarken bile eylemini sürdürmeye devam ediyordu. Silahı şakağıma dayadı. Bıçağı köprücük kemiğime doğru yasladı. O anda bıçak canımı acıtmasa bile deli gibi korkuyordum. Aklı başında olmayan bu adam, her an her şeyi yapabilirdi.

Öksürüğüm bitene kadar bana büyüyen gözleriyle baktı. "Lütfen, Serhat!" dedim nefes nefese yalvararak. Kısık bir sesle, "Öcünü ondan al. Benim bir suçum yok! Sevgili falan da değiliz!" dediğimde bıçağı yavaşça boynuma doğru sürttü. Nefesini yüzüme doğru üflediğinde, midem ağzıma geldi.

"Sana değer veriyor," dedi. Bu durum onu çok mutlu ediyormuş gibiydi. "Beni rezil etmenin bedelini bu şekilde ödeyecek!" dedikten sonra yaptığı hareket yüzünden gözlerim irileşti. Silahın emniyetini açıp kalbime yasladı.

EFLÂL | RAFLARDAWhere stories live. Discover now