B.2: I'm a bitch, i'm a boss

3.2K 234 269
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


¤Doja Cat- Bitch Boss¤

3 YIL SONRA


"Bu son yıl dimi ?"

"Siktir Tae! Rujum düştü" dedim sinirle ona bakarken. Önüne düşen dalgalı saçlarını geriye attı.

"Al o zaman!"

"Kapağı açıktı aptal! Ayrıca arabanın içi pislik dolu" dedim onu sinir etmek için. Göz ucuyla bana baktı.

"Bebeğime pislik deme!"

"Bebeğin de sende pisliksiniz. Kenara çek şuradan kahve alalım" dediğimde beni dinledi ve arabayı kenara çekti. İkimizde durduk.

"Ee ?"

"Ne ee ?"

"Kahve Taetae! Hadi git al"

"Niye ben alıyorum kızım ? Ben kahve bile içmem" dediğinde sinirle ona dönüp permalı saçlarını tuttum ve bir anda çektim. Bunu bekliyormuş gibi elleri saçlarımı buldu.

"Yayaya bak bırak! Sonu kötü ola-"

"O elini kırarım çek saçımdan!"

"Bak tırnakların. Hayvan pençelerini şok içeri" diye bağırdı ve ellerini saçımdan çekti. Hızla saçını son kez çekip bıraktım ve aynada saçımı düzelttim.

"Bekle burada kuçu kuçu!" Dedim ve arabadan indim. Kornaya bastığında el hareketi çekmek istesem de dışarı olduğum için gülümsedim ve kafeye ilerledim. Piç tırnaklarımı kıracaktı neredeyse. Büyük kasanın önünde durup çantamı açtım.

"Bir ıce americano...Bir de taze çilekli süt. Süt laktozsuz olsun. Ayrıca buz koyma. İkisi de büyük boy" dedim ve kartımı makineye uzattım.

"Yani taraftan bekleyin hanımefendi" dediğinde kartımı çantama atıp yan tarafa geçtim. Bu mekanın meyveli sütleri güzeldi. Üstelik sipariş üzerine hazırlanıyordu. Önüme bir americano bırakılınca alıp bir yudum içtim.

"O benimdi" dedi biri kafamı kaldırıp yanımda mavi saçlı çocuğa baktım.

"Ne ?"

"Elindeki kahve benimdi"

"Emin misin ? Çünkü ben ıce americano istedim"

"Tüh ya! Koskoca kafe de bir tek sana ıce americano yapıyordu. Hata bende! Üzerinde benim adım yazsa da senin o" dediğinde bardaktaki isme baktım.

"Ah şey..Bende aynısını söyledim. Onu sen alırsın" dediğimde saatine baktı ve oflayıp elimdeki bardağı aldı. Çıkarken çantama takılınca kolunu hızla çektiğinde ve koşar adım kafeden çıktı. O uzaklaşırken üzerindeki üniforma dikkatimi çekti. Gri renkteydi ve bizimkine benziyordu.

"Bu şerefsi- sikic- aişh" diye sinirle söylendim. O sırada çantama takılmış gümüş bilekliği fark ettim. Ucunda minik bir kedi vardı. Fermuara dolanmıştı. Kesin bu dengesize aitti.

"Siparişiniz hazır"

"Şu bilekliği az ön- neyse ben hallederim" dedim. O salak bizim okuldansa onu görünce verirdim. Bu yüzden bilekliği çantama attım ve iki bardağı kapıp arabaya ilerledim.

"Bir an sandım ki bu kıza kahve kalmadı gitti Arabistanlara kadar kahvenin anavatanından çekirdek toplamaya. O kadar geç kaldın yani! Biraz daha gelmeseydin ben kahve çekirdeği salacaktım yani. Hat-"

"Kahvenin ana vatanı Etiyopya'ya salak! Bir şey de ama düzgün de bari" dedim sinirle. Boş boş yüzüme bakınca iç çektim.

"Al! Hayrına aldım. Az iyilik yapayım diye" dedim ve çilekli sütü Taehyung'a uzattım.

"Sen böyle iyiliklerle cennete gidemezsin. Ülke doyurman lazım..beş ülke falan" diye söylendi ve bir kaç yudum içti.

"Ben bu melek halimle bir kaç ülke doyuracaksam seni bu dünya kesmez" dediğimde arabayı çalıştırdı.

"Bebeğim ben zaten cehenneme gideceğim"

"Ay bebeğin miyim gerçekten? " Diye alayla konuştuğumda kahkaha attık. Tae geçen gün bana seslenirken bir kız yanlış anlamış ve Tae'ye öyle demişti. O günden beri bununla dalga geçiyorduk.

"Hadi hızlan Tae. Altındaki arabanın hakkını ver de geç kalmayalım" dediğimde gülümsedi ve gaza bastı. Aslında Taehyung yakışıklıydı. Haddinden fazla yakışıklıydı ama benim en yakın arkadaşımdı be. Çocukken köpekler kovaladığında onun yanında altıma işemiştim. O ilk balığını aldığında ve açıkmıştır bu diyip sofrada tabağının kenarına koyup, yemek yemesini beklerken yanındaydım. O gün o kadar çok gülmüştük ki Taehyung fark etmeden o balığı yemişti. Hatta bunu fark ettiğinde de ona üç gün yemek yedirememiştik. Birbirimizin tüm rezil anılarını biliyorduk.

Okula yaklaştığımızı fark edip aynadan saçımı kontrol ettim. O ise yanımda yine bir şeylere söyleniyordu. Araba okulun bahçesine girdiğinde bir kaç kişinin dönüp arabaya baktığını gördüm ve aynayı kapattım.

"Hazır mısın ?" Dedi çantasını alırken. Sadece kafa salladım. Arabadan indi ve kapımı açmak için ilerledi. Yeni bir okul dönemi başlıyordu bugün. Bekar olarak son kez bu yıl gelecektim okula. Sonrası zaten ikimiz de Amerika'da kolejde olacaktık. Kapımı açtığında bana elini uzattı. Gülerek elini tuttum ve koltuktan kalktım. Hemen arkamdan kapıyı kapattı.

"Yine bir soytarılık peşindeyiz cidden. Ne zaman bitecek şu okul ?" Diye söylendi. Ona bakıp gülümsedim ve koluna girdim.

"Benimle o kadar çabuk mu evlenmek istiyorsun ?" Diye alayla konuştuğumda zor gülmesedi ve kafasını eğip bana baktı.

"Ne sen ne ben ama bu işte ortağız" dediğinde kafa salladım. Bu artık bizim mottomuzdu.

"Hazır mısın müstakbel karıcığım" dediğinde omuz silktim. Bahçedeki öğrenciler bize bakıyor, hatta magazine vermek için çekinmeden fotoğrafımızı çekiyorlardı. Sonuçta bu büyük bir olay, biz önemli insanlarız. Bu okul yılının başlamasını dört gözle bekleyenler vardı. Bitmesini bekleyen ise daha fazla çünkü biz bunun sonunda evleneceğiz. İnsanların gözü üzerimizdeyken normalde ben değil, Taehyung rahatsız olurdu ama yine de bu fotoğraf çekme olayı rahat olduğum nadir yerlerden birine, okula taşınması sinir bozucuydu. Umarım bu şekilde devam etmezdi.

"Gidelim müstakbel kocacığım. Bak bizimkiler orada" dedim bizim çocukları gösterirken ve en önemlisi kocaman gülümseyip bizi çeken insanları görmemezlikten geldim. Yonsei Lisesi iste buydu. Dedikodunun merkezi bizdik. Gözler bizim üzerimizdeydi. Her gün öğrencilerin ağzından mutlaka bizim adımız çıkardı. Ne kadar onlarda zengin olsalarda biz onlar için zengin sürtüklerdik. Onlar için patronduk. Yonsei Lisesinin patronları. Kabul ediyordum. Sürtükte bendim, patronda çünkü o kokuşmuşların arasında parlıyordum.

high society • TaennieWhere stories live. Discover now