40.Bölüm: Cesaretin Sesi

812 158 159
                                    

"Cesaretin Sesi"

Am I gonna fly, am I gonna fall?
Am I gonna live, gonna lose it all?
Will I make it out alive?

⚔️

Bu finale yakın bölümler oldukça garip hissettiriyor bana... Vay be diyorum, nereden nereye... Her neyse kendimi tutamayıp birinci kitabın final konuşmasını şimdi yapmayacağım jsjdjfj

Keyifli okumalar bebeklerimm

Keyifli okumalar bebeklerimm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  Sonu gelmez bir yolculuk... Falissrina Bahçeleri'ni arkalarında bıraktıklarında Annarithel bunu düşünüyordu. Kaslarını ve kemiklerini çeliğe çevirdiği yılların heba olduğunu hissediyordu daracık at arabasının içinde. En azından yol arkadaşlarının suskun tipler olması-Kael dışında, o da uyuduğu için çenesini kapatmak zorunda kalmıştı- iyi bir şeydi. Tek düşündüğü eziyet gibi geçen yolculuk değildi elbette, ara sıra zihnine daha kasvetli bir düşünce sokuluyordu. Yolculuktan usanmıştı ama sonunun gelecek olması da onu ürkütüyordu. Kâbuslarının ana kahramanı olan Kızıl Topraklar onu bekliyordu. Bir kavuşma gibiydi ama sabırsızlıkla beklenen türden bir kavuşma değildi.

Bahçelerden geçtikleri sırada biraz temiz hava ihtiyacı ile kapıları aralamıştı, kendini zindanına taşınan bir mahkûm gibi hissediyordu. Ryendal'ın su kanalları yerini göllere ve dar nehirlere; taş kaldırımlar yerini çoğunlukla patikalarla çizilmiş toprağa ve şaşalı meskenler yerlerini sade tek katlı, kiremit çatılı evlere bırakmıştı. Çok uzaklarda denize karışan su kanalları vardı ama gondollar yalnızca kentin merkezinde yolculuk edebildiği için bomboştu.

Falissrina Bahçeleri Thallieos yükselmeden önce bin bir çeşit çiçeğe ve ince gövdeli büyüleyici ağaçlara sahip, oldukça geniş bir araziye yayılmış bir bölgeydi. Bitkiler inşa edilen tapınakları bile yutuyor, etrafını sarıyor, içlerine sızıyordu. Thallieos yükseldikten sonra ise halkın çoğunluğu evsiz kaldığı için yaşam alanları inşa edilmişti. Tarlalar dört bir yanı sarmıştı. Bahçeler eski görkemlerini sürdürmeye çalışıyor ama üzerlerine basan halkın ayakları ve meskenler buna engel oluyordu.

Voddna'ya ulaşmanın ana yolu öncelikle Orlanander'dan geçmekti ancak insanlara görünmemeleri gerekiyordu bu yüzden Sırtlandişi Dağı'na uzanan yola sapmışlardı. Kestirme yol olduğu halde varışları iki günü bulmuştu. Ve engebeli yol çok gerilerden başlamıştı. Atlar zorlanıyor, araba sarsılıyor, tekerlekleri ise acı acı gıcırdıyordu.

Sürgülü pencere açıldığında Ellyro yarısına kadar boşalmış bir kasadan üzümlü bir kek alıp uzattı-kasaları yarıya indiren elbette Callidus'tı- ama Vaoryn elini gösterip keki reddetti.

"Dinlenmeliyiz. Atların bizi yarı yolda bırakmasını istemiyorum," dedi Vaoryn. Ve ardından araba durdu.

Annarithel vagondan indiğinde onu gecenin üzerine kapandığı bir hiçlik karşıladı. Tabii bu, doğanın kendine özgü hiçliğiydi. Ellyro inmeden önce etrafa biraz göz gezdirdi. Thallieos gibi bir diyarda nereden ne çıkacağı hiç belli olmazdı. Tek yaşam belirtisinin ormanın yaşlı ağaçlarının yapraklarına sürtünen rüzgârdan ve gözleri karanlıkla parıldayan küçük hayvanlardan geldiğini anladıktan sonra kardeşinin inmesine izin verdi. Boynunu kütletip ciğerlerine serinlikle gelen temiz havayı ve reçine kokusunu doldurdu. Ağaçların dibinde yetişen mantar ve çiçekler boyunlarını içe doğru bükmüştü. O ve en az onun kadar Rhyvar ve Rigel soğuğu hissetmiyordu ama ekibin kalanı avuçlarını ovuşturup kollarını sıvazlamaya başlamıştı bile.

Kanın Şarkısı (Kanın Şarkısı Serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin