5. BÖLÜM "PARAMPARÇA."

35.3K 2K 1.2K
                                    

Merhaba ben geldimmm! Nasılsınız bakalım?

Bu sıralar ruhsal olarak pek iyi değilim, bol bol yorum yapar mısınız okurken? Onları okuyarak iyi hissetmek istiyorum.

Çok fazla şey söylemeden sizi bölüme almak istiyorum.
Keyifli okumalar!

Bana ulaşmak için;
Instagram: Mystoryswia

Bana ulaşmak için;Instagram: Mystoryswia

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bana bir emoji bırakır mısınız?

5.BÖLÜM "PARAMPARÇA"

Bir çakmak yak,
O yangını kibritle buluştur,
Aydınlığı ellerinde tut,
Kestiğim bileklerimden,
Bir kan damlası zemine yayıldığında,
Kibritin ucunun aydınlattığı kalbimde,
Yaralı bir adam göreceksin.

Bir nehir, ayaklarıma çarparken, nefesim bu nehiri kurutabilecek kadar is kokuyordu. Bu is kokusu, parmak uçlarımdan saç diplerime kadar, beni sarmalamıştı. Mavi renk neyi temsil ederdi? Bir çift göz, ne kadar hayatımın içinde olabilirdi ki? Benim hayatımın merkeziydi. Çakmağın ince ateşine avucumu sardım. Rüzgar, onu uçurmasın, aydınlığımı kapatmasın istedim. Ama o yangın, önce benim tenimi kavurdu. Sonra da bedenimde, sonu gelmez bir yangının başlangıcı oldu. Avuç içlerimde o korumak istediğim ateşin, izi kaldı. Ne merhemler, ne de öpücükler o izi geçirebildi.

Bazı izlerin görüntüsü sadece zaman geçirebilirdi. Yok etmezdi, ama seni alıştırırdı. O izi görmeye mahkum olmaya, onu kabullenmeye, hatta onu sevmekle seni hükümlü kılardı. Yaran, ne kadar derinden de olsa, ne kadar travmalarla sana kalsa da, onu bile zaman sana alıştırırdı. Hiçbir zaman geçmeyecek, sadece alışacaktık.

Benim kalbimdeki matem, şafağın doğuşuyla onun dağınık saçlarının göğsümde alan ize aitti. Benim göğsümde, onun izi vardı. Sanmıyor mu ki, ne kadar onu itersem iteyim o karşımda hep o beş yaşındaki çocuk olduğunda, benim onu göğsüme alıp uyutasım gelmiyor? Huzurla onu göğsümde, çocukluğu avuçlarıma alarak, güvenle uyutmak istiyordum.

Bikeç benim için bir duygunun bana yaşattığı o histen ibaret değildi. Bikeç benim canımın içiydi. O saçlarını okşadığım, gülümsememe bakarken gülümsesini sevmek istediğim, canımın içi adamdı. Bir sahne kurmuş, ona ağlarken, ona gülümsüyordum. O benim gözyaşlarımın arasında gülümsediğim tek kişiydi.

O hem gözyaşlarımı bu denle akıtan, hemde beni bu denli gülümsetendi.

Durdurabilse istemez miydi, gözyaşlarımı hiç akıtmamayı?

Yanıyordu, içim yanıyordu benim. Bikeç benim canımın içiyse, içimdeki bu ateşte o muydu?

Huzursuzlukla karşımdaki kardeşime bakarken, yorgunluk onun göz altlarına bir yük olarak binmişti. Bu geçen aylar hangimiz için bir yük değildi ki? Omuzlarım bu yüklerden sebep mi, hep ağrıyordu? Miraç'ın telaşlı yüzünden gözlerimi koparırken, arka koltukta oturan kızla göz göze geldim. Sude'nin evinde onu görmek beni şaşırtmadı. Uzun siyah saçları, dalgalı ve özen gösterilmemiş şeklinde birbirine girmişti. İnce uzun kaşlara sahipti. Ona dikkatle bakmamdan rahatsız olmuş olmalı ki, gözünün önünde düşen saçı sıkıntıyla omzundan geriye iteklediğinde, beyaz boynu açıldı. Boynunda parıldayan bir kolye dikkatimi çekti. A harfini bulunduran bir kolyeydi. Bu kolyeyi görmek bir miktar gözlerime hüznü taşımış olmalı ki, gözlerimdeki hissi ona hissettirmemek çok zor oldu. O Bikeç'in arkadaş grubundan, sadece Bikeç'in bana anlattığı kadar bilgi sahibi olduğum biriydi.

LÂL VE KEHRİBARWhere stories live. Discover now