17.BÖLÜM "YENİLGİLER VE KIRIKLAR"

23.8K 1K 562
                                    

Selam, selam. Sizi çok özledim.

Sonunda bir bölümle daha beraber bir araya gelebildik. Yoğun bir dönemden geçtim ama sonunda yine sizinleyim. Nasılsınız?

Bu süreçte de 100 BİN olmuşuz, buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum.✨

Alıntılar ve bölümün geliş tarihi için sosyal medya hesaplarımı buraya bırakıyorum.

İnstagram: lalvekehribar
Tiktok: Mystoryswia

Keyifle okuyun. Bölüm sonunda, buluşalım. Yorumlarınızı satır aralarında görmek istiyorum.

 Yorumlarınızı satır aralarında görmek istiyorum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

17.BÖLÜM "YENİLGİLER VE KIRIKLAR"

Bir mürekkebin, buruşmuş beyaz bir kağıtta dağılışı gibiydi düşüncelerim. Yazıların, kağıttan çok elinde izi kalırdı. Çaresizce kurumuş dudaklarından dökülen sözcükler, yıllardır bir insanın duymaktan korktuğu kelimelerdi. Bir çocuğun tek muhtaçlığı annesiydi. Çok defa yaralandı, çok defa toparlandı. Bazı anlar anneme o kadar ihtiyacım oluyordu ki. Bana sarılmasına, konuşmasına, bakışına ufacık bir hareketini, davranışını bile deli gibi özlüyordum. Ona ne kadar ihtiyacım olduğunu bilse, geri gelir miydi? Annemi özlediğim anlarda, daha sonra aklıma Bikeç geliyordu. Beni de en çok yaralayan buydu. Ona verebileceğim tüm sevgiyi şefkati vermek istiyordum. Bu aşkın sonuçları benim içinde, onun içinde çok ağır olmuştu. Bu sonuçlarında bizde bıraktığı, hisleri hala en ağır biçimde ödüyorduk. Daha ne kadar kendimizden kayıp vermeliydik?

Elimi çıplak göğsüne yaslamak, kalbine ulaşabilmek isterdim. Bunu bilse, kalbini zaten avuçlarıma bırakırdı. Avuçlarımda her atışı hissetmek, soluklarını her şarkının sevdiğimiz kısmını dinlemek ister gibi, baştan sona defalarca dinlemek isterdim. Avucuma indirdim, gözlerimi. Üstündeki isim, beynimin içinde büyük bir yankı başlattığında, gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım. Kendime gelmem gerekiyordu, çünkü aksi halde dışarının görünen manzara oldukça yanlıştı. Onun beni yanlış anlaması, istediğim son şeydi. Katlanmış beyaz kağıdın içinden, bir fotoğrafın ucu gözüküyordu. Kağıdı biraz sallasam, fotoğraf gözlerimin önüne düşecekti.

Yaptığımın yanlış olduğunun içimde defalarca tekrarlamama rağmen ağır gelen merakla parmaklarım fotoğrafın ucunu buldu. Titreyen parmaklarımla, yavaşça kare şeklindeki fotoğrafı katlanmış kağıdın arasından çektim. Fotoğrafı çekişim o kadar yavaştı ki, açım yavaş yavaş netleşti. Fotoğrafın ucunda başlayan alev, parmaklarıma bulaştı. Sanki çakmakla tutuşmuştu. Ne yaparsam yapayım, sönmeyecekti.

Fotoğrafta bir bebek vardı. Beyaz, siyah çizgili bir örtüye sımsıkı sarılmıştı. Vücuduna sarılmış örtüden, küçücük kafası gözüküyordu. Öyle sıkıydı ki, sanki onu uğrayabileceği bütün kötülüklerden koruyabilirmiş gibiydi. En fazla bir haftalıktı. Küçücük yüzü, ufak parmakları vardı. Gözleri kapalıydı, ağzında bir emzik vardı. O kadar huzurlu uyuyordu ki. Bunun Bikeç olduğunu düşündüm. Bu fikrimle bir an yanılacak gibi oldum çünkü fotoğraf Bikeç'i andırmıyordu. Fakat sonra benzetemememin doğal olduğunu düşündüm, çünkü bu ilk doğduğu günlerdendi. Aklımı delen düşünceler, canımı okuyordu. Bir şeyler vardı, bu mektupta bu fotoğrafta gerçekten yolunda gitmeyen şeyler vardı. Elimdeki kağıt, çaresizlik kokuyordu.

LÂL VE KEHRİBARWhere stories live. Discover now