二十四 / yol yokuş olmadığında da yorar

443 49 222
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ocak, 1944


TOKYO, JAPONYA


 younha - dark cloud


Bu sefer kemiklerimden birinin kırıldığına emin olmuştum. Kulaklarımı çınlatan o odun parçalanmasına benzeyen ses en içimden, göğüs kafesimden gelmişti. Şekilsiz kalası bir kez daha aynı noktaya vurduğunda bir insanın bayılabilmesi için ne kadar acıya tahammül etmesi gerektiğini merak ettim. Ağzımdaki metalik tat boğazımdan yükselen acı bir suyla karıştığında boğuluyormuş gibi hissettim ve öksürmeye başladım. Saçlarımı kavrayan parmaklar, çıkarmaya çalıştığım sıvıyı yutturacak şekilde başımı yukarı çektiğinde nefesim kesildi. Sonra bir tekme daha. 

"Kaldır başını piç herif." dedi dişlerinin arasından, nefret dolu bir sesle. "Acıdan bayılana kadar döveceğim seni, duydun mu beni? Seni nankör piç." 

Bu defa tekmesi başıma geldi. Etten bedenim onun ayakları altında bir çöpten daha değersizdi. Elmacık kemiğim zemine çarpmamla tüm beynimde yankılanacak bir acı dalgası yaydığında ellerimle destek alarak kalkmak istedim ama ellerim kontrolüm altında değildi sanki. Hiçbir yerimi bağlamamalarına rağmen uzuvlarımı kullanamıyordum. Bacağımdaki ağrıyı dahi unutturacak yeni acılar tanıyordu zihnim. Loş ışıkla aydınlanan bu lağım kokulu yerde kaç saattir durduğumu bilmiyordum. Tek bildiğim, gözümü açar açmaz karşıma geçen Albay ve onun sert tokadıydı. Sonrasında yine zamanı algılayamayacağım bir işkence ve sonu gelmez acı dalgaları... Fakat düşüncelerim Akira'daydı hep. Umutsuzca dua ediyor, yediğim her darbenin onun hasarsız bir süreç yaşaması için bedel olmasını istiyordum. 

Postal sesleri beton zeminde yankılanırken iki asker kollarımdan tutup beni yerden kaldırdı ve sürükleyerek su dolu bir fıçının yanına koydular. Sırtımı yasladığım duvar kırılan kemiğimi ciğerlerime saplıyormuşçasına keskin bir acı duyduğumda eş zamanlı olarak Albay seri bir hareketle başımı fıçıya soktu. Buz gibi su yüzümdeki yaraları bir mum fitiliymişçesine hararetle yakarken ciğerlerimde yoksun kalan oksijenle çırpınıyor, kalan son gücümle hayata tutunmaya çalışıyordum. O an düşündüm, Akira olmasaydı beni ne ayakta tutardı? Tüm bu acılara katlanmamın tek sebebi, nefretin ondan yansıyıp bana düşmesi değil miydi? Nefesimin bana faydası yoktu artık. Bilinçsizce çırpınışımın bana hiçbir faydası yoktu. 

Sonunda oksijenle buluştuğumda korkunç bir baş ağrısı hissettim şakaklarımda. Derin derin solurken fırsat vermeden yine suyla buluşturdu beni. Bu defa öncekine göre daha uzun tuttu, ya da bana artık o kadar uzun gelmişti ki midem bulanıyor, gözlerim kararıyordu. Beni çektiği an ciğerlerim sökülünceye dek öksürdüm. "Sizi asla bulamayacağımı sandınız değil mi?" diye sordu kahkaha atarak. "Sana haddinden fazla değer verdim Kage. Sadece gölge olarak kalmalıydın ama sen bununla yetinmedin. Seni karanlığa boğacağım, seni ve o küçük beynini gözünü açsan da hiçbir şey göremediğin bir zindana çevireceğim."

diphylleia grayi | kthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin