二十六 / seni tanıdığım ilk gerçek gün,

841 51 133
                                    


Aralık, 2020

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aralık, 2020

SEUL, GÜNEY KORE


♪ sleeping at last - turning page


"eğer dokunuşundaki sıcaklığı hissetmiş olsaydım,
kızardığında nasıl gülümsediğini görmüş olsaydım,
ya da konsantre olduğunda dudağını nasıl kıvırdığını,
ne için yaşadığımı biliyor olurdum."



Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Bir yandan parmak uçlarımı bile uyuşturacak heyecan, bir yandan da o heyecanı yatıştıracak tanıdık bir rahatlama duyuyordum. Bileğimi saran soğuk parmakları tenimi karıncalandırıyordu fakat bir o kadar da alışıktım sanki bu hisse. Tüm kırgınlığım, tıpkı ona söylediğim gibi güçlü bir rüzgar misali silip süpürülmüştü. İki kelimeydi sadece ama tesiri iki dünya kadardı.

Dudaklarımı kıpırdatıp bir şey dememe kalmadan telefonu çaldı. Öncesinde kopuşumuza neden olan o zil sesi, şimdi kalbimin gümbürtüsünü bastırdığı için minnettardım. Kısa bir göz temasıyla benden izin isteyip telefonu açtı ve kız kardeşiyle konuşmaya başladı. Eli hala bileğimde, bense oturduğum yerde alevlerin içinde gibiydim. Rahat hissediyordum çünkü bu hisse uzun zamandır duyduğum açlığı bastırmıştım. Bir taraftan da gergindim, çünkü tam şimdi olmasını beklemiyor, ne olursa olsun onun ağzından duyduğuma inanamıyordum. Dürüst müydü, yoksa yeniden beni mi kandırıyordu bilmiyordum. Ona inanmayı istiyor, ne olursa olsun bu seçeneği seçeceğimi daha en başından biliyordum.

"Bekle beni." dedi alt dudağını kemirirken. "Beş dakikaya orada olacağım Yuna, zırlama. Yetişeceksin."

İstemsizce tebessüm ettim konuşma tarzına. Birden beynimde aydınlanma oldu o an. Neredeyse üç ay öncesine, onu tanıdığım ilk zamana gittim. Terasta telefonla konuşurken duymuştum seslerini yine. O zamanlar kardeşine Yuna dediğini de şimdi hatırlıyordum. Ne büyük ahmaklıktı bu. O kadar zaman aklımın ucundan bile geçmemişti.

Telefonu kapattıktan sonra tek eliyle ceketinin iç cebine koydu ve tekrardan bana baktığında gülümsedi. "Benim artık gitmem gerekiyor Aki."

Sanki az önce itirafı o yapmamış gibiydi. Elimi tutup bana gülümsemese, az önce özür dilerim dediğini düşündürtecek kadar doğaldı.

"Yuna'yı yolcu edeceksin değil mi?" dedim elimi yavaşça ondan kurtarırken. Parmaklarını gevşetip hala tuttuğunu şimdi fark etmiş gibi gözleri irileşti ve kocaman gülümsedi.

"Evet. Treni bir buçuk saat sonra kalkıyor ama panik atak olduğu için yetişemeyeceğini sanıyor. Onu alıp istasyona bırakacağım."

Kabanımı giyerken, "Ben de geliyorum." dediğimde şaşırdı.

diphylleia grayi | kthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin