4. Ateşkes

10.6K 889 588
                                    

Selam biz geldik. Sizi çok özledik. Bu bölüm benim için kırılma noktası. Sebebini ilerleyen bölümlerde öğreneceksiniz. Bölüm kısa diyenler oluyor bu bölüm. 7 bin kelime yani aslında kısa değil ve hafta da bir bölüm atmaya çalışıyorum bence kelime sayısı gayet iyi :)

Çok konuştum. Okurken, Oy vermeyi ve yorumlarınızı benden eksik etmeyin hepsini tek tek okuyorum. Düşünceleriniz benim için kıymetli.





UKDE

4

ATEŞKES

"Zümre... !"

Tahir'in gür ve tok sesiyle, adımı seslenmesinin ardından, belki içerisindeki kişiyi görebilirim düşüncesiyle baktığım, siyah lüks arabadaki bakışlarımı hızla Tahir'in, bana bakan zift karası kadar siyah gözlerine çevirdim.

Tahir'e dönen bakışlar yalnızca bana ait değildi. Biraz önce bakışları benim üzerimde olan Çağatay'ın da gözleri Tahir'e dönmüştü. Biraz önce ısrarla çalan korna susmuştu, sanki Tahir den gelecek bir sinyali bekliyor gibiydi.

Ben, hâlâ Tahir'e bakıyorken o, kafasını eğerek arabanın hafif aralık duran camından içeri bakarak kafasıyla 'Git' işareti yapıp, kapının önünde duran arabaya gitmesi için komut vermişti.

Siyah lüks araba asfalt yolda tekerleklerini bağırtarak hızla uzaklaşırken, Tahir'in bakışları Çağatay'a takılı kaldı.

Avuçlarının arasına aldığı sigarası hâlâ orada dururken aklım yerinden çıkmışçasına hiçbir şeye adapte olamıyor, sadece elindeki sigaranın onun ne kadar canını yakmış olabileceğini düşünüyordum.

Öyle ki Çağatay'a neden geldiğini, neden burada olduğunu bile soramamıştım. Sahi, Çağatay, neden gelmişti acaba? Bu aralar bu emrivakileri çok olmaya başlamıştı. Tahir'in gelişiyle onda da fark ettiğim büyük değişimler olmaya başlamıştı aslında.

Daha önce yapmadığı şeyleri yapmaya başlamıştı. Şimdilik susuyordum ama üçüncü kez tekrarında asla susmayı düşünmüyordum. Kalbini kırmadan bir konuşma yapıp, bu yaptığının hoş olmadığını sanırım artık söylemem gerekiyordu.

Çağatay, Tahir'in üzerindeki bakışlarını bana çevirerek adeta onu yok sayıyor, Tahir, ona hiç bakmıyormuş, orada hiç yokmuş gibi davranıyordu.

Bir elini arabasının tavanına yerleştirip, başını yukarı kaldırarak,

"Zümre, seni kaçırmaya geldim." Dedi.

Ben, daha nereye? Neden? Diyemeden Çağatay, "O senin çok sevdiğin bir film vardı ya hani ona iki bilet buldum. Hazırlan da gidelim." Dedi.

Bana sormuyor, 'Gelir misin?' demiyordu da sanki yapmak zorundaymışım gibi konuşuyordu. Birbirine bastırdığım dudaklarımı Çağatay'a cevap vermek için araladığım sırada benim daha başlamadığım cümlemi Tahir'in cümleleri kesti.

"Zümre... ! Kapıyı aç."

Duyduğum ses ile olduğum yerde silkinip, zihnimi toparlamaya çalışıyordum.

Benim adımı kullanarak dudaklarından döküldüğü cümleleri, Çağatay'a bakarak kuruyordu. Sanki bana değil de Çağatay'a sarf ediyordu kelimelerini.

Tahir'in gerildiğini ve sinirlendiğini bu kadar mesafeden çok rahat fark edebiliyordum. Ama sebebini anlayamıyordum bazen verdiği tepkileri gerçekten anlamıyordum.

UKDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin