25. RUHUMDAKİ SANCI

1.3K 87 17
                                    

Uzun zamandır bekleyen, sürekli bana intagramdan yazan ve sabırla yeni bölümü bekleyen sevgili ailem. Çok teşekkür ederim. bilmiyorum neden ama bir süre ciddi bir yazma arzum olmasına ragmen yazamıyordum. Bu bölümü yazarken yaşadığım duygu yoğunluğunu size anlatamam bile. Sizi çok özledim. Finale kadar düzenli bölüm atıp sonra ukde kitabımı düzenlemeye almak istiyorum. Yeniden hoş buldum. İyi ki varsınız ❤️



RUHUMDAKİ SANCI

25

UKDE


 Her zaman içimizdeki sesin doğru çıkmasını dilemez insan. Bazen keşke yanılsam diye düşünür. Ben her zaman haklı çıkmanın yenilgisini defalarca yaşamama rağmen bu sefer haksız çıkmayı diledim içimden. 

Kemal'in telefonunu kapattığımda yaşadığım his, öfke ve kandırılmışlığın verdiği bir histi. Öfkem damarlarımda kaynayan bir volkan gibi  akarken, sonu ne olursa olsun gitmeye hazırdım. Bu yolun sonu ne olursa olsun ben Zümre Dağlıydım. Vazgeçmeyecektim. Tahir'in verdiği adrese gözümü bile kırpmadan giderken, telefonuma Tahir'den defalarca çağrı düştü. Şimdi açamazdım. Telefonumu yan koltuğa bırakıp, gözümü karanlık yoldan ayırmadan devam ettim arabamı sürmeye. 

Gittiğim yoldaki sesler, ürpermeme sebep olsa da bu yolu bitirecektim. Yokuş, patikalı yolun sonunda görünen evin Kemal'in evi olduğunu biliyordum. Kapının önüne geldiğimde telefonumu çantama atıp, kocaman demir kapının önünde durdum. Kapının ziline bastığımda kapı kendiliğinden açılmaya başladı. Demir sürgülü kapı kendiliğinden açılınca bir ayağımı kapının girişinden içeri attım. Diğer ayağımda ona eşlik ettiğinde bedenim tamamen içerdeydi. Demir kapı tıpkı kendi kendine açıldığı gibi ardımdan kendi kendine kapanmaya başladı. 

Ürkek ama bir o kadar da kendinden emin adımlarımla uzun taşlı bahçede yürüyerek, Kemalin olduğu evin kapısının önüne gelip, durdum. 

Ciğerlerime derin bir nefes çekip, olduğum yerde başımı diktim. Elimi kapıya vurmak için uzattığımda, kapıya ilk dokunuşumla kapı kendiliğinden açıldı. 

Yarı açık, yarı kapalı olan kapıyı avucumun içiyle itip, tamamen açılmasını sağladım. İçimdeki o tuhaf his bir türlü peşimi bırakmıyordu.  Büyük kapıdan içeri girdiğimde karşımda Kemali beklerken, kocaman büyük bir salon karşıladı beni. 

Boğazımı temizledikten sonra boş salona seslendim. 'Kimse yok mu ?'  ne ses vardı ne de bir nefes. Topuğumun ahşap zeminde bıraktığı sesi dinleyerek salonun ortasına yürüdüm. Karşımda büyük bir ünite, üzerinde bir sürü çerçeve, resim vardı. Bir tarafında antika olduğunu düşündüğüm eşyalar, diğer tarafında boş bir çerçeve duruyordu. 

Başımı yukarı kaldırıp, kendi etrafımda döndüm. Bakışlarımın bittiği yerde gözlerim Kemalin delici bakışlarıyla kesişti. "Hoş geldin. Bende seni bekliyordum." diyerek olduğu yerden merdivenlere yöneldi. Bir kaç adım attıktan sonra merdivene ulaşıp, bulunduğum kata ulaştı.  Ayağındaki kundura ayakkabısı, parke zeminde tok ses çıkartıyordu. O kadar sessiz bir ortam olmuştu ki  neredeyse ikimizin nefes alış veriş sesi duyuluyordu. 

Kemal, bir eli üzerindeki kumaş pantolonunun içinde bana doğru yürürken, ayaklarımı  olduğum yere daha sağlam bastım. Ondan korkmuyordum. Kaybedecek bir şeyim yoktu. Kemal, yüzündeki pis sırıtışla yanıma yavaş adımlarla geldi tam önümde durduğunda siyah ayakkabısının burnu ayakkabıma değiyordu hissediyordum. Gözlerimi gözlerine diktim. Yüzüme yalancı bir gülümseme kondurdum. 'Şimdi zamanı değil' diye geçirdim içimden.  "Bende seni arıyordum. Neredesin ya?" Dudaklarımı daha büyük bir gülümseme ile araladım.  "Bir an gelmeyeceksin diye korktum" Evet korkmuştum  gelmesi gerekiyordu. En azından canını ben alana kadar yaşaması gerekiyordu. 

UKDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin