"Hız"

256 12 3
                                    

Zaten yeterince simsiyah olan bir gecede gökyüzü daha da kararabilir miydi? Her zaman olduğundan daha koyuydu kafamı kaldırdığımda karşılaştığım boşluk. Ve her zamankinden daha netti karşımda duran mavi gözler. En azından artık daha az gizemliydi ağzından çıkan sözler.
"Hatırlıyor musun?" diye sordu ne kadar sürdüğünü kestiremediğim uzun bir sessizliğin ardından. "Hatırlıyorsun değil mi?"

"Cevap ver!" diye bağırdığı sırada onun kaldırım taşlarının üzerinde tanıştığım adam olmadığını düşündüm. O, beni öldürmek isteyen adamdı. "Neden ağlıyorsun?" Diyen adamdan çok fazla uzaktı. "Sana diyorum, bir şey söylesene." Sustum. Sanki eğer ben konuşmazsam yaşadıklarımın sesi de çıkmayacakmış gibi sustum. Her şeyin susması mümkünmüş gibi bekledim, düşüncelerim susmadı, ben sustum.
Sessizliğime karşılık "Lanet olsun" cevabını aldım ürkütücü mavi gözlerden. Derin bir nefes aldığı sırada cevap vermeyeceğimden emin olduğunu ve artık bana soru sormaktan vazgeçeceğini düşündüm. Ama yine yanılmıştım. Derek beni hep yanıltıyordu. Karşımda duran bu yabancı benimle oynuyordu. Kandırmıştı beni. Ama kandırıldığım için ona değil, böyle bir oyuna inanabildiğim için kendime kızıyordum. Benden nedenini bilmediğim bir şeyin intikamını istemişti. İlk önce evimin salonunda dikilmişti karşımda. Lena'nın "Kaç" diye bağıran sesi hala kulaklarımda çınlıyor gibiydi. Karanlık bir ormanda takip etmişti beni. Yetmediği gibi Walter'ın evinde kaldığım sırada ürkütücü notları başucuma kadar getirmişti. Sırf onun yüzünden ölü bir adam görmüştüm yolun ortasında. Onun yüzünden solmuş bir beden. Kim bilir belki de benim yüzümden. Bayılmıştım karanlığın ortasında. Ve yine o vardı karşımda bir hastanede uyandığımda. Ondan kaçmaya çalışmıştım. Ama kaçamamıştım. Hafızamdan bir şekilde kendisini ve o gün yaşadıklarımı silmişti. Hastane odasında fazla radyasyona maruz kaldığımla ilgili cümleler duymuştum doktordan. Zihnimde parçaları birleştirmeye çalıştım. Walter daha önceden hafızamı silmişti. Belki de bana bunu yaparken maruz kalmıştım radyasyona. O gün hastane odasında Derek de vardı. Peki, gerçekten bu kadar vicdansız mıydı? Bunun olduğunu bile bile kendi menfaatleri için beni silmişti. Gerçi onun için fark etmezdi. Sonuçta beni hep öldürmek istememiş miydi? Yapbozun parçaları yavaş yavaş birleşiyordu. Peki ya Stanley? O, bu oyunun neresindeydi? Hafızamı kaybettiğimi biliyordu. Rüyamda bunu ima etmişti. Peki neden açık açık söylememişti?
Derek hafızamı sildiği yetmezmiş gibi tekrar çıktı karşıma. Hem de masum bir yüzle. Kaldırımda oturup ağladığım sırada yanımdaki kişi oldu. Kütüphanede bayıldığım sırada kurtarıcı meleğim oldu. Bunlar beni öldürmek için kurduğu bir planın içinde miydi?
"Lanet olsun neden konuşmuyorsun?"
Üstündeki siyah ceketi eliyle hafifçe kenara ittirip belinden bir şey çıkardığını gördüğümde, hissettiğim korku seviyesinin daha ne kadar yukarı çıkabileceğini merak ediyordum. Alnıma dayanan soğuk namlu konuşmam gerektiğini ikaz etmişti.
"Hatırlıyorum" dedim bir şeyler söylemem gerektiğinin farkına varmamın hemen ardından. "Her şeyi çok net hatırlıyorum." Peki o hatırladığımı nasıl fark etmişti? Yeterince sorunum varken bu sorunun cevabını bulabilir miydim bilmiyordum. O yüzden en azından bir süreliğine erteledim. "Beni ormanda takip ettiğin o günü çok net hatırlıyorum. Ya da öldürdüğün adamın asfalttaki cesedini. Morgdaki o ağır kokuyu, onlarca ölü bedeni. Ve hala hissediyorum. Beynime dokunan o soğuk ellerini. Peki neden Derek? Bunu bana neden yapıyorsun? İstediğin intikam mı? Neden direkt öldürmedin? Ya da hazır alnıma dayamışken silahını, neden hala öldürmüyorsun?" Cevap yoktu. Şimdi de ben konuşuyordum, o susuyordu. İçimde biriken nefret, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar çoktu. "Şimdi de sen susuyorsun Derek. Yoksa bu senin gerçek ismin değil mi? Doğrusu ne peki? Bir şeyler söyle lütfen. Eğer pişman olursan hafızamı silersin çünkü bunu yapmak çok kolay di-? "Yeter" diye bağırdı. Sanki ses tonu yüzlerce kat daha kalındı. Sonra yavaşça elindeki silahı alnımdan çekip yere indirdi. Merak her zaman olduğu gibi yine korkumun önüne geçmişti. Şimdi ne olacaktı? Umut ettiğim gibi arkasını dönüp gidecek miydi? Ya da elindeki silahı bu sefer kalbime doğrultup hislerime bir son verecek miydi? Hayır ikisi de değildi. Elindeki silahı yere attı ve aramızdaki zaten yeterince az olan mesafeyi daha da kısaltıp ani bir hareketle beni kucağına aldı. Gafil avlanmıştım. Attığım çığlıkları Lena'nın duymuş olmasını umdum çünkü fazla uzakta değildim evin arka bahçesinde duruyordum. Ama duymadı. Kollarında çırpındığım bedenle birlikte evden uzağa doğru sürükleniyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kollarım birbirine bağlanmıştı sanki. Değil bedenimi gözlerimi bile hareket ettiremiyordum. Gözlerim ondaydı. Derek şeytan olamayacak kadar güzel gözlere sahipti. Hissettiğim tüm nefrete rağmen içimden "o şeytan değil, intikam meleği" diyordum.
Beni ölümüme götürüyordu ve ben ona engel olamıyordum.
...
"Burası neresi?"
"Sence neresi? Mermerler, çiçekler. Bir mezarlık olabilir mi?"
"Burda ne işimiz var peki? Beni burda mı öldüreceksin?"
" Öldürmek mi?" dedi. Ses tonuna bakılırsa bu bir soru değildi. Ardından attığı kahkahaya bakılırsa "Saçmalıyorsun" demekti.
"Seni öldürmeyeceğim Darcy. Eğer bunu isteseydim, daha önce defalarca seni öldürme imkanını bulabilirdim."
"Unuttun mu artık hatırlıyorum. Kendin söyledin intikam istediğini. Beni öldürmenin bir tutku olduğunu sen söyledin."
"Fikrimi değiştirdim. Ayrıca intikamım birkaç kurşunla bitecek kadar değersiz değil."
"Öyleyse burda ne işimiz var?"
"Stanley"dedi.
"Onunla burda buluşacaktık." Ben söylediği ismi hazmetmeye çalışırken o, kısa bir sessizlikten sonra tekrar konuştu "Çok ilginç." dedi alaylı bir ifadeyle. "Onun kim olduğunu sormayacak mısın?
'Çok ilginç' dedim kendime. 'Hiç normal, sıradan bir gün yaşamayacak mısın?"
Stanley demişti. Bu mümkün olabilir miydi? Stanley'nin Derek'le ne işi olabilirdi? Belki de isim benzerliğidir dedim içimden. Ama kendimi buna inandıramadım. Zaten haklıydım da. Stanley buz mavisi gözleriyle tam karşımda durduğunda Derek beni kucağından nihayet indirmişti. Mezarlık evden fazla uzakta değildi. Ama yine de buraya kadar beni taşıyarak getirmişti. Adam kaçırmaktı resmen bu. Psikopatlıktı. Düşüncelerimi bir kutuya koyup kilitledim. Anahtarını kaybetmeyi umuyordum. Ve Stanley'nin şaşırmış yüz ifadesinde yaşadığım onca şeyin şaşkınlığını buluyordum.
"Darcy" dedi kelimelerin dudaklarından çıkmasına nihayet izin verdiği sırada. "Burada olmaman gerekirdi." Stanley'le en son bir bankta mı oturmuştum yoksa onu okulun önünde kahverengi gözlü katille konuşurken mi bulmuştum? Bazen rüyamdaydı, bazen gerçek hayatımdaydı. Onun ne zaman sahte ne zaman gerçek olduğunu artık kestiremiyordum.
"Neden buradasın?" İşte yine aynı replik. Birbirimize bunu sormaktan sıkılmamış mıydık?
Dudaklarım kelimeleri gecenin ayazına teslim edecekti eğer Derek "Onu tanıyor musun?" demeseydi. "Aslında bilmiyorum." dedim. "İkinizi de gerçek anlamda tanımıyorum. Her an maskenizi çıkartıp başka bir kişiliğe bürünmenizden korkuyorum." İki çift mavi göz bana hayretler içinde bakarken, benim cümlelerim mezar taşlarına çarptıktan hemen sonra susuyordu. Tıpkı mavi gözler gibi. Onlar hiç konuşmuyordu.
"Hepinizi bir arada görmek ne güzel." Hayır bu ses üçümüzden birine ait değildi. Stanley'nin arkasından bana doğru gelen karanlık silüetin katil kahverengi gözler olduğunu daha fazla yaklaştığında fark edebildim. Derek hala yanımda duruyordu ve Stanley biraz ileride, tam karşımda dikiliyordu. "Korkma" diye fısıldadı Derek. Şaka mı yapıyordu? Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum.
"Nihayet bir araya gelebilmişsiniz. Bunu kutlamalıyız."
"Neden bahsediyorsun sen?" diye sordu Derek. "Stanley'den haberin var mıydı?"
"Benim her şeyden haberim var" dedi vicadansız katil.
"Benim hepinizden haberim var." Parçalar kafamda daha fazla birleşmeye başladı. Hissettiğim bütün korkuların nedeni olan bu üç adam, bir intikamın çevresinde yüzüyordu. Yapmak istedikleri şeyse beni boğmaktı biliyordum.
"Artık biriniz bana neler olduğunu açıklayabilir misiniz?" diye sordum. Sanki onlardan korkan ürkek kız ben değilmişim gibi ses tonum oldukça pürüzsüz çıkmış, duraksamadan soru cümlemi iletebilmiştim. Karanlığı tıpkı bir ayna gibi yansıtan 3çift göze teker teker baktım. Biri konuşmalıydı artık değil mi ama? Kahverengi gözler haykırışlarımı duymuş gibi konuşmaya başlamıştı.
"Yazık ama bu kıza da. Hep böyle susarak onu delirtiyor musunuz?"
Sesinde bana yardım içgüdüsünden çok alay vardı.
"Kapa çeneni" diye tısladı Stanley. Onu ilk defa böyle sinirli görmüştüm.
"Bu kadar eğlence yeter Carl. Aramızın bozulmasını hiç istemeyiz."
Derek, adının Carl olduğunu öğrendiğim kahverengi gözlere tehditkar bakışlar gönderirken ben bir an önce bu kabusun bitmesi için dua ediyordum. Düşünmem gereken tek şey kaçmak olmalıydı ama kaçamayacağımı biliyordum.
"Aynı taraftayız Derek. Sadece biraz eğleniyorum " Carl'ın sözleri kendisiyle birlikte buhar olup havaya karışmış, az önce tüm korkularımın sebebi olan katil yanımızdan ayrılmıştı.
"Sen ne karıştırıyorsun?" diye sordu Derek Stanley'nin gözlerine odaklanarak. "Darcy'i nerden tanıyorsun?"
"Onu incitmene izin vereceğimi mi sandın gerçekten? Bu bizim meselemiz Derek. Darcy'nin olanlarla hiçbir ilgisi yok."
"Hayır var!" diye bağırdı Derek. "Onun yaşadığımız her şeyle ilgisi var." Sonra bana döndü. Tam gözlerimin içine bakarak kurdu şu cümleyi:
"Benim bir hayatım vardı Stanley. Senin de bir hayatın vardı. Ve bizim hayatlarımız bu kızın yüzünden öldü."
"Benim hiçbir şeyden haberim yok" diye bağırdım. "Ben hiçbir şey yapmadım."
"Ölümü hakediyorsun Darcy. En acı ölümleri hakediyorsun."
Beni öldürmeyeceğini söylememiş miydi biraz önce? Ne çabuk fikrini değiştirmişti.
"O halde neden hala öldürmüyorsun?"
"Denedim. Denemedim mi sanıyorsun?"
Derek'e anlam veremiyordum. Onu hiçbir şekilde anlayamıyordum. Stanley "Hadi gidelim burdan Darcy." derken ben Derek'in ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordum. O, hangi ara eline aldığını bilmediğim bıçağı çok hızlı bir şekilde Stanley'nin omzuna saplarken ben çığlıklar atıyordum. "O kadar kolay değil" dedi Derek. Ve Stanley acı içinde inlerken
ben iki kanlı elle birlikte daha fazla karanlığa sürükleniyordum.
Nereden çıktığını bilmediğim ve karanlıkta rengini seçemediğim bir arabaya zorla bindirilirken Stanley'nin seslenişlerini duyuyordum. "Merak etme Darcy. Seni nerde olursan ol bulup onların elinden kurtaracağım." Hemen yanımda sürücü koltuğunda oturan Derek'in dudakları alaylı bir şekilde büzüldü. "Kurtaracakmış(!) kimi kimden kurtarıyor bu çocuk."
***
"Bu kadar susabildiğini bilmiyordum."
"Ben de senin bu kadar vicdansız olduğunu bilmiyordum" cevabını verdim mavi gözlere. Gözlerini yolun üzerinden çekip bana çevirdi.
"Biliyordun." dedi. "Sadece unutmuştun. Ama hatırlaman için çok vaktimiz olacak. Özellikle de Rio de Janeiro gibi vicdansız bir şehirde."
"Bunu yapamazsın" diye bağırdım. Beni bırak ülke dışına şehir dışına bile çıkaramazsın." "İzle, gör" dedi. Ve arabanın asfaltta çıkardığı sesle kulaklarım titredi. Hırsını alamayıp daha fazla hızlanıyordu. Hız göstergesine baktıkça gülümsüyor ve daha fazlasını istiyordu. Çok daha fazlasını.
Ölüm korkusu yaşamama gerek var mıydı? Zaten beni öldürecek olan adam tam yanımda duruyordu. Ha şimdi ha sonra..Ölümüm daima birileri tarafından planlanıyordu.

DARCYDove le storie prendono vita. Scoprilo ora