"Koku"

303 27 3
                                    

Kulaklıklarımı takıp Blackwood'un ezberlediğim caddelerinde yürürken her zaman gözüme takılan tek bir şey olurdu. İnsanlar. Kasvetli havayı gözlerimin önünden kaldırır yalnızca insanları düşünürdüm. Yüzüme çarpan soğuk rüzgarı benim kadar onlar da hissedebilirdi. Milyonlarca insan gözlerini yukarı kaldırdığında benimle aynı gökyüzüne bakabilirdi. Üzerinde yürüdüğüm kaldırımlarda ayak izlerini bırakan tek kişi ben değildim . Peki onlara kendimi anlatsam ne hissettiğimi anlayabilirler miydi? Karanlığın içinde bulabilirler miydi çaresiz bir bedeni? Boşlukta duyabilirler miydi çığlıklarımın sesini? Sonra aklıma fizik dersleri gelirdi. "Ses boşlukta yayılmaz.."dı ki...

Neden duyulamamıştı sesim? İnsanlar mı kulaklarını tıkamıştı yoksa çığlıklarım mı boşlukta takılı kalmıştı? Her zaman suçu insanların üstüne yıkmak daha kolaydı. Ama şimdi düşünüyorum da belki de bütün suç boşluktaydı. Fizik dersine olan nefretim bir kez daha yüksek duvarların arkasından çıkıp karşımda dikildi. Evet fizikten nefret ediyordum çünkü tek yaptığı acımasız gerçekleri önüme sermek oluyordu. Sesin yayılması için gereken ortamdan tutun ailemi trafik kazasında kaybetmeme sebep olan arabanın buluşuna kadar sürdürebilirdim bu nefreti.

Yine okula yürüyordum ve yine düşünüyordum. Ama bu sefer farklı olan bir şeyler vardı. Bu defa insanları değil, mavi gözleri düşünüyordum. Gerçekten bu aralar çok fazla mı mavi göz görüyordum yoksa bana mı öyle geliyordu? Biyoloji derslerini dinlemiyor olsam gözlerde baskın olan genin mavi olduğunu düşünebilirdim.

Puslu düşüncelerimin ardındaki kaldırım taşları buğulandı ve dün gece karanlığın arkasında saklanan bir çift mavi göz, gözlerimin önünde canlandı. Gecenin karanlığı gözlerinin rengini örtmeye yetmemişti. Ama gözlerindeki mavinin tonu ne kadar canlıysa bakışları da o kadar ölüydü. Sanki gözlerini kapayıp açsa tüm acısını unutacak gibiydi. Ama konuşurken bir saniye bile kırpmadığı gözleri hep karanlığın üzerindeydi.

Onu tanımıyordum. Adından başka hiçbir şey bilmiyordum hakkında. Bir yabancı nasıl olurdu da bana, beni en iyi şekilde anlatabilirdi? Ben bile itiraf edemezken kendime gerçekleri. Tahmin mi etmişti düşündüklerimi? Birkaç cümleydi evet. Ama sanki birkaç cümleden daha fazlasıydı benim için ifade ettikleri. Kendimi başkasından duymak gerçekten fazla garip hissettirmişti.

Yıllardır yürüyordum şu an üzerinden geçtiğim caddelerde. Yıllardır merhaba demeden tanıyordum insanları bir şekilde. Yüzlerini hafızama kaydediyor, yalnızlığın kenarına kurulmuş dünyama olmayan karakterler ekliyordum sınırsız hayal gücümle. Peki gerçek olan neydi? Bu zamana kadar kendimi hayal dünyama o kadar çok hapsetmiştim ki şimdi gerçeği bulmakta zorlanıyordum. Psikoloji derslerinde çok fazla düşünmeme sebep olan cümle geldi birden aklıma "Şizofreni kişinin neyin gerçek neyin hayali olduğunu anlayamadığı bir zihinsel hastalık, bir psikozdur."

Aslına bakılırsa bu zamana kadar hiç şizofren olma ihtimalimin yüksek olduğunu düşünmemiştim. Belki de insanlarla olan mesafemi koruduğum için hayali olanlarla da korumuştum. Ve hayali olanlar beynimdeki düşüncelere sonunda itaat etmiş ve yanıma gelip benimle konuşmaya karar vermişti. Ve nedense mavi gözlü olanlar. Gerçekten hayal olabilir miydi tüm bunlar? Stanley hayal miydi? Babamın günlüğü hayal miydi? Karanlığın ortasına oturduğum sırada yanıma gelip ne hissettiğimi söyleyen mavi gözler...hayal olabilir miydi?

Bir hayaldi belki de. Bir hologram...Lazer ışın dalgalarının pozitif karışımı. En mükemmel üç boyutlu varlık. Bütün kavramları içinde barındıran karmaşıklık..Yalnızca benim gözlerimde canlandırılan.

Belki de sadece benim görebildiğim bir halüsinasyon. Kafamda kurduklarımı görselleştiren bir çeşit mekanizma. Varsanı. Gerçek olamayacak kadar mükemmel, sahte olamayacak kadar yakın. Herkesin göremeyeceği kadar olağandışı. Yalnızca benim gözlerimin önünde gerçekleşen bir ışık patlaması.

DARCYWhere stories live. Discover now