"Tutku"

618 55 9
                                    

Gözlerimi açtığımda evimde olmam gerekirdi. Bense hiç tanımadığım bir yerde uyanmıştım. Şu an bulunduğum oda yabancıydı. Pencereden dışarı baktığımda gördüğüm manzara yabancıydı. Bulunduğum odanın açık mavi renkteki duvarları, bembeyaz mobilyalarla bütünleşmişti. Üzerinde bulunduğum yatağın mavi renkteki tülleri ise onların uyumuna yetişmek için çabalıyor gibiydi. Yataktan kalktığımda üzerimdeki şoku hâlâ üstümden atamamıştım. Rüya görüyor olabilirdim ama her şey gerçek gibi duruyordu. Pencerenin kenarına gittiğimde rengarenk çiçeklerle bezenmiş yemyeşil bir bahçeyle karşılaşmanın huzurunu içimde hissetmiştim. Ne kadar süre pencereden dışarıyı seyrettim bilmiyorum. Bir yandan da düşünüyordum. Nerede olduğumu. Neden burada olduğumu. Düne dair tek hatırladığım şey Lena'yı saatlerce beklemiştim ve o gelmeyince uyuyakalmıştım. Sonrası... Karanlık. Daha önce hiç bilmediğim bir yerde uyandım. Bu saçmalık beynimi iyice kemirmeden önce neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Bu odadan çıkacak ve beni buraya kimin getirdiğini öğrenecektim. Odanın kapısına doğru ilerlerken üzerimdeki pijamanın çamur lekeleri içinde olduğunu fark ettim. Nedenini bilmediğim büyük bir saçmalığın içindeydim. Kafamda senaryolar kurmaya başlamıştım. Acaba dün gece salondaki koltukta uyurken bir organ mafyası tarafından mı kaçırılmıştım? Yok hayır, bu çok mantıksızdı. Gerçi bu durumun hiçbir mantıklı açıklaması da yoktu. Üzerimdeki lekeleri önemsemeden yavaş adımlarla odadan çıktım. Merdiven basamaklarına ilerlerken bir şeylerin yolunda olmadığının daha çok farkına varıyordum. Duyduğum sesler beni daha büyük bir dehşete sürüklüyordu.

"Her şey yolunda diyorum sana. Bana neden inanmıyorsun?" daha önceden de duyduğumu anımsadığım ses tonu karşısındaki kişiyi bir şeylere ikna etmek istercesine konuşuyordu. "Anlamıyorsun değil mi? En azından şimdilik burada kalmalı. Senin yanında güvende olmadığını daha kaç kere söylemem gerekiyor? Bu yolu kullanmama sebep olan sendin." Tek ses tonundan anladığım kadarıyla bu bir telefon konuşmasıydı. Konuya bakılırsa Walter ve Lena'ya ait bir telefon konuşması. Eğer duyduklarım doğruysa ben bir organ mafyası tarafından değil, henüz yeni tanıştığım amcam tarafından kaçırılmıştım. Bu kadar önemli olan tehlike neydi ki ikisi de beni korumak istiyordu. Hafızamı zorlayıp dünü hatırlamaya çalıştım. Ama bunu her yaptığımda başıma daha şiddetli bir ağrı saplanıyordu. İzlediğim videoyu hatırladım. Annem de amcamın beni koruması gerektiğini düşünmüştü. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordum. Walter'ın beni buraya nasıl getirdiğini anımsamaya çalıştım ama beynimde buna ait hiçbir parça yoktu. Daha fazla hatırlamaya çalıştığımda başım dönmeye başladı. Kulaklarımda yankılanan seslerin nereden geldiğini anlayamıyordum. "Kaç!" "Burada ne işin var?" "Darcy nerdesin?" "Stanley. Çok korkuyorum" birbirine karışmış sesler kafatasıma uğultular halinde işleniyordu. Gördüğüm vizyonları ve sesleri kafamda toparlayarak dün geceyi hatırlamaya çalıştım. İşe yarıyordu. Bir şeyler hatırlıyordum. Evimizin ortasında duran yabancıyı, Lena'nın "Kaç" diye bağırışını, Karanlık bir ormanı ve ormanda beni takip eden kişinin düşmeme engel olup, arkamdan fısıldayışını... Ve Stanley'i hatırlıyordum. Stanley'nin kanlı ellerini hatırlıyordum. Buradan sonrası yine bir boşluktu. Beynim daha fazla zonkladı ve dayanılmayacak türden bir acıyı vücudumun her tarafında hissettim. Bağırıyordum. İki elimin arasına aldığım kafama sanki acıya engel olabilecekmişim gibi sert bir şekilde bastırdım. Ama işe yaramıyordu. Beynimin her köşesine işleyen acı durmuyordu. Gözlerim karardığı sırada kendimi çoktan boşluğa bırakmıştım.

***

Göz kapaklarımı araladığımda kendimi yine sabah uyandığım yatakta buldum. Hemen karşımda mavi bir koltukta oturan Walter uyandığımı görünce ayağa kalkmış ve çoktan yanıma gelmişti. "Kendini nasıl hissediyorsun? Walter'ın bu sıradan sorusu karşısında afalladım. Ben kendimi her zaman kötü hissediyordum ama bugün sanki bütün her şeyin yükü benim omzuma binmişti. İyiyim diyerek yalan söyleyip kendimi de karşımdaki kişiyi de kandırmayacaktım."Hiç olmadığı kadar kötü" dedim soluk bir ses tonuyla. Ve ardından sesimi ani bir şekilde yükselttim. "Beni buraya nasıl getirdin?" bağırmıştım. Ses tonumun karşımda heykel gibi duran insan üzerinde etkili olmadığını fark ettim. Walter, beni karanlıktan kurtaracak kelimelere küsmüş gibiydi. O susmayı sürdürürken ben konuşmaya devam ediyordum. Ama sesim bu sefer tiz ve güçsüzdü. "Her şey çok bulanık Walter. Söylesene neden buradayım? Buraya nasıl geldim? Bana bir açıklama borçlusun. Lütfen anlat artık." Yalvaran kelimeler boğazımdaki düğümden kurtulmuş, çoktan havadaki sessizliğe çarpmıştı. Walter susmakta kararlıydı. Ama en azından az önce üzerinde kaskatı durduğu zeminden kurtulmuştu. Bana doğru yaklaştıktan sonra iki elini başımın üzerinde birleştirdi. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum. Ellerini başıma bastırdığı sırada beynimin en kuytu köşelerinde en derin acıları hissetmiştim. Hissettiğim acı biraz sonra her tarafıma yayıldı. Walter'ın gözleri yavaşça kaybolmuştu. O artık karşımda durmuyordu ve ben de artık orada değildim. Issız ve karanlık bir ormanın ortasındaydım. Tıpkı rüyamdaki gibi. Tıpkı parça parça hatırladığım dün gecede olduğu gibi. Yeni yeni anlıyordum. Ben şu an dün geceyi yaşıyordum. Kulaklarıma işleyen bir çığlıkla irkildim. Çığlığın kaynağını merak ediyordum. Yavaşça yürümeye başladım. Ama biraz sonra karşılaştığım manzara donup kalmama neden olmuştu. Stanley yerde baygın şekilde uzanan bir kızın yanında dikilmiş öylece duruyordu. Kız yaralıydı. Bu dün gece Stanley'nin üzerine bulaşmış olan kanı açıklıyordu. Siyah dalgalı saçları ve bembeyaz bir teni vardı. Siyah olduğunu tahmin ettiğim gözleri acıya daha fazla dayanamayarak kapanmıştı. Ve evet biraz daha yakından baktığımda ormandaki çığlığın sebebi ve kanlar içerisinde olan kızın bana çok fazla bezediğini fark ettim. Ama hayır o benim klonum falan değildi. O tamamen bendi...

Bu imkansızdı. Bir rüyamı? Hayır. Gerçek mi? Hayır. İçinde bulunduğum durumu insanlara anlatsaydım herhalde bana gülerlerdi. Beynimdeki acı yerini zonklamaya bırakırken kendimi tekrar mavi ve beyaz rengin hakim olduğu odada bulmuştum. Walter ellerini yavaşça başımın üzerinden çekerken ben de az önce yaşadığım şokun etkisinden kurtulmaya çalışıyordum. Bir büyü mü? Hayır. Halüsinasyon mu? Hayır. Peki bu neydi? Kafamda dolanan sesler... Birbirinin içine geçmiş karışık görüntüler... Hiçbirinin açıklaması yoktu. Ve zaman ilerledikçe içimdeki korku daha fazla büyüyordu.

"Bu da neydi böyle?" Titrek sesim karşımdaki buz kesilmiş gözlerden mantıklı bir açıklama bekliyordu.

"Bir vizyon... ya da zamanda yolculuk diyelim. Şanslısın çünkü genellikle insanların hafızalarını sildikten sonra geri vermem. Hatta bu bir ilkti diyebilirim." Söylediklerine şaşırmıyordum. Çünkü ben şaşkınlık boyutunu çoktan geçmiştim.

"Nesin sen? Büyücü falan mı?" son derece ciddi sorduğum sorunun mantıksızlığının farkındaydım.

"Çok fazla film izlemişsin sen. Odandan televizyonu kaldırmam gerekecek sanırım. Bundan sonra film izlemek yok." Söyledikleri karşısında afallamıştım. Ben hangi ara onun evinde yaşamaya başlamıştım ki bana kurallar koyabiliyordu? Ona sert bir şekilde bakarken öfkeyle konuşuyordum. "Burada kalacağımı düşünmüyorsun herhalde. Eve gitmek istiyorum. Beni hemen evime götür. Ben Lena'yla birlikte kalmak istiyorum."

"Üzgünüm Darcy." Walter'ın düşük tonlu sesini "odam"dan çıkarken kapattığı kapının sesi takip etmişti. Oturduğum yataktan kalktım ve pencereden ,gecenin karanlığını üstüne örttüğü gökyüzüne baktım. Nerede olduğumu bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı. Burası Blackwood değildi. Bundan adım gibi emindim. Bunu düşündüğüm sırada kendime güldüm. Ben adımdan bile emin değildim.

**

"Neden Darcy?"

Büyük, dikdörtgen bir yemek masasında sadece Walter ve ben oturuyorduk. Bu kadar büyük bir evde yalnız yaşadığına inanamıyordum. Acaba neden bir ailesi yoktu?

Walter sorduğum soru karşısında bana anlamsız bir şekilde bakıyordu. Daha açık bir şekilde sormam gerektiğini anladım.

"Bana neden Darcy diyorsun?" Walter elindeki çatalı bıraktı ve konuşmaya başladı. Evet konuşmaya başladı. Buna ben de şaşırmıştım. Nihayet birileri bana bir şeyleri açıklıyordu.

"Çünkü adın Darcy."

Kısa cevaplar açıklama sayılıyor muydu? Yanılmıştım. Hiç kimsenin bana neler olduğunu anlattığı yoktu.

"Peki ya Summer?"

"Lena'nın isim seçimine hayranım doğrusu. Güzel uydurmuş." Başka bir soru daha sormak için dudaklarımı kıpırdatmıştım ki Walter buna engel oldu.

"Bugün yeterince soru sordun bence. Yemek yemeyi düşünmüyor musun?" Walter'ın ciddi olmaya çalışması bana Lena'yı andırıyordu. İkisi de disiplinli bir kişilik takınmaya çalışıyor ama rollerini iyi oynayamıyordu.

Tabi ki de Walter'ı dinlememiş ve hiçbir şey yememiştim. Masadan kalktıktan sonra yukarıya çıkıp bana verilen odaya girdim. Odaya hakim olan soğuk havayla karşılaştığımda içimde bir ürperti hissettim. Nedeni soğuk değildi. Odadan çıkarken pencerenin açık olmadığına emindim.

Boşuna kuruntu yapıyor olabilirdim. Belki de evdeki yardımcılardan biri odayı havalandırmak istemişti. Ben sadece fazla endişeliydim.

Keşke arkamda hissettiğim ayak sesleri de aynı şeyi söyleseydi. Stanley miydi? Gizemli bir şeyler söyleyip giderdi. Sürekli bir yerlerden karşıma çıkmasına alışmıştım artık. Arkama döndüm. Hayır Stanley değildi. Odada benden başka hiç kimse yoktu. Pencereye doğru yürüdüm. Dışarı baktığımda da hiç kimseyi görememiştim. Kafamda mı kuruyordum? Ahh hayır. Bu mümkün olamazdı. Deliriyor muydum?

Pencerenin yanındaki şifonyerin üzerinde duran not kağıdı gözüme çarptığında hemen elime aldım. Olanları Kafamda kurmuyordum. Buna sevinmeli miydim? Ama kağıtta yazanları okuduktan sonra ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum.

"Belki de şimdi tanışmalıydık. Ama kesinlikle sıradan olurdu. Ve biliyor musun Darcy ? Ölümün nedeni saplantı değil. Sadece biraz tutku"

DARCYWhere stories live. Discover now