"Islak"

876 47 4
                                    

Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Sanırım kısa süreli bir şoktu şuan yaşadığım. Sık sık rüya gören bir insan değildim ben. Şimdi ise rüyamdaki karakter tüm gerçekliğiyle karşımda duruyordu. Rüyamda gördüğümden daha maviydi gözleri. Bakışları donuktu. Rüyamdakinin aksine hissettiklerini anlayamıyordum. Yaşadıklarını tahmin edemiyordum."Islanmak istediğimi nereden çıkardın?" söylediğim ilk cümle bu olmuştu. Oysaki kim olduğunu sormalıydım. Neden benle iletişim kurduğunu sormalıydım. Bense sadece saçma sapan bir soru yöneltmiştim ona. "Ellerini açıp kendi etrafında dönmenden yeterince belli olmuyor mu sence?" gayet mantıklı bir cevaptı bu. Gerçekten benden başka kim okulun bahçesinde yağmurda ıslanırdı ki? Kendime bir kez daha hayret ediyordum. Aslında bu benim doğamda vardı. Her zaman normal davranmaktan kaçıyordum. Ama bazen cidden aşırıya kaçıyordum. Karşımda duran, kim olduğunu bilmediğim ama sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibi hissettiren mavi gözlerin sahibi büyük ihtimalle benim deli olduğumu düşünüyordu. Hatta biraz sonra benimle dalga geçme ihtimali oldukça yüksekti. Ama o düşündüğümün aksine sadece "Adımı merak etmiyor musun?" diye sordu. Gerçekten adını merak etmemiştim. Bu aralar ilgilendiğim tek isim Darcy'di sanırım. "Hayır" dedim umursamaz bir ses tonuyla. İnsanların kim olduklarına önem vermediğimi kendime bir kez daha kanıtlamış oldum. "Stanley." Dedi hiç beklemediğim bir anda. Ona hayır demiştim ama yine de ismini söylemişti. "Seninle tanışmak istemiyorum" dedim sinirli bir sesle. "İsmin umurumda değil. Neden benimle tanışmak istiyorsun?" biraz fazla tepki göstermiştim evet. Ama bu çok tuhaftı. Yani sanki benimle tanışmakta ısrar ediyor gibiydi. İnsanları severdim. Onlarla tanışıp yaşadıklarını paylaşmayı... Sorunlarını dinlerken kendi sorunlarımı unutmayı severdim. Bu sefer farklıydı. Daha önce hiç kimse yanıma gelip benimle tanışmak istememişti. Sıcak bir insandım ama soğuk duruyordum. İnsanlar benimle tanışmakta tereddüt etmekte haklıydı. Ama şuan karşımda duran çocuğu daha önce okulda ya da bu kasabada görmemiştim. Bir an rüyada gördüğümüz yüzleri daha önce bir yerlerde mutlaka görmüş olduğumuzu anımsadım. Acaba onu gerçekten daha önce görmüş müydüm? Hatırlamaya çalıştım. Hayır görmemiştim. Rüyam haricinde onu daha önce hiçbir yerde görmediğime emindim. "Seninle tanışmak falan istemiyorum. Ayrıca seni zaten tanıyorum. Sadece ismimi merak etmiş olabileceğini düşündüm." Beni nasıl tanıyor olabilirdi ki? İsmimi biliyor muydu? Her ne kadar sormakta tereddüt etsem de merakıma yenik düştüm. "Beni nereden tanıyorsun?" sesim biraz yüksek çıkmıştı. Sinirim merakımla birleşince böyle oluyordu işte. "Unutmuş olamazsın Darcy. Daha dün gece seninle tanıştık. O zaman da böyle korkmuş, şaşkın gözlerle bana bakıyordun. Benden korkuyor olamazsın değil mi?" Şuan kelimenin tam anlamıyla dilimi yutmuştum. Şaşkınlığımı ve korkumu anlatan sözcükler henüz türetilmemişti. Sadece donuktum. Dün gece onu rüyamda gördüğümü biliyor muydu? Dur bir dakika nereden bilebilirdi ki? Yoksa dün gece gördüğüm şey bir rüya değil miydi? Kafam karışmıştı. Her şey çok saçmaydı. Böyle bir şeyin olması imkansızdı. Ben sessizliğimi korurken o konuşmaya devam ediyordu. Ayrıca bana neden Darcy deyip duruyordu ki? Benim ismim Darcy değildi!

"Sen neyden bahsediyorsun? Dün bütün gün evdeydim." Ona rüyamı söylemeyecektim. Söylersem unutmadığımı anlardı. Her şeyi kendisinin açıklamasını bekliyordum. Ama düşündüğümün aksine hiçbir şey açıklamamakta kararlıydı. Birkaç saniye gözlerimin içine boş boş baktıktan sonra "Bence sen neyden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun" dedi. Gerçekten bilmiyordum. Gözlerimi yerdeki ıslak betona dikmiş bilmediğim ne kadar çok şeyin olduğunu düşünüyordum. Karşımda duran kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Rüyamı nereden bildiğini bilmiyordum. Bana neden Darcy dediğini bilmiyordum... "Bilmiyorum" diye mırıldandıktan sonra bakışlarımı yerden kaldırdım. Kafamdaki soru işaretlerinin sebebi tüm bunlara cevap vermeliydi. Ama bakışlarım önüme geldiğinde korkum daha çok arttı. Çünkü beynimdeki soruların tek nedeni ve tüm cevaplarımın tek sahibi olan bir çift mavi göz artık karşımda durmuyordu.

...

Üşüyordum. Titriyordum. Ama ağlamıyordum. Ben ağlamazdım. Çünkü hiçbir şey göz yaşlarını akıtacak kadar önemli değildi. Islanıyordum. Elbisemi önemsemeden oturduğum ıslak bankta ben de sırılsıklam ıslanıyordum. İkinci ders zilini duyduğumda ilk dersi kaçırdığım kafama yeni dank etti. Islanmayı umursamadan oturduğum banktan kalkarak okula doğru ilerledim. Evet derslere girecektim. Çünkü bugün normal bir gündü.

Sınıftan içeri girdiğimde insanlar yüzüme boş boş bakıyordu. Sessizce sırama yöneldim ve çantamı bir kenara bıraktım. Kimsenin yanıma gelip benimle konuşmasını ummuyordum ki Clarissa çoktan gelmişti. "İyi misin?" diye sorduğunda "Hayır" diye karşılık verdim. Ben yalan söyleyemezdim. Üstelik Clarissa iyi olmadığımı görebilecek kadar beni iyi tanıyordu. "Anlatmak istersen dinlerim" dediği sırada ders zili çalmıştı. Anlatmayacağımı çok iyi biliyordu. En yakın arkadaşım olduğu halde ona bile kendimi anlatmıyordum. Çünkü her ne kadar anlatsam da herkes gibi o da içimdeki beni anlamayacaktı.

Herkes okuldan çıkmaya başladığında ben hala sıramda oturmuş son dersin başında çizmeye başladığım resmi tamamlamakla meşguldüm. Çizmek de dinlemek kadar rahatlatıyordu insanı. Aklıma geleni çiziyordum. Şuan çizdiğim siyah saçlı kız büyük ihtimalle bendim. Evet farkında olmadan kendimi çiziyordum. Yalnızlığımı çiziyordum. Mutsuzluğumu çiziyordum. Kendimden farklı bir şeyler de katmıştım çizdiğim resme. Gözyaşı çiziyordum... Ağlamak rahatlatırdı çünkü. Ama ben ağlayamıyordum. Son olarak bir çift kanat çizdim. Kanat istiyordum kendime. Uçmak istiyordum. Özgür olmak istiyordum. Ama esir kalmıştım mutsuz bir bedenin içinde...

DARCYWhere stories live. Discover now