~38~

388 43 217
                                    



Hayatta verdiğimiz kararlar ne kadar, nasıl etkilerdi yolumuzu? Bize öğretilen şey, seçenekler arasında en uygununu, en doğrusunu bulup devam etmekti. Çünkü bu seçimlerin sonucunda belirlenirdi nasıl bir hayatımız olacağı.
Ya seçim yapamıyorsak?
Tıpkı benim yapamadığım gibi.

Gözlerimi açalı çok oluyordu. Beyaz tavana boş bakışlar atarken aptal düşüncelerimde kayboluyordum. Her yerim ağrıyordu, kıpırdamak istemiyordum. Oda gittikçe soğuyordu sanki. Ben üşüyordum. İçten, damarlarıma kadar hissettiğim bir üşümeydi bu.
Bu hale nasıl gelmiştim ben?
Kendimi dış dünyaya, insanlara kapayalı kaç sene olmuştu? Nasıl olur da yabancının biriyle bu kadar yakınlaşmıştım? Hem de bir değil, iki kez.
Üstelik zorba bir züppenin tekiydi.

Düşüncelerimde boğulmaya devam etmek yerine artık kalkmam gerektiğine karar verdim. İşe geç kaldığım kesindi. O yüzden acele etmeye gerek yoktu artık.

Diklenip odanın geri kalanına göz gezdirdim tembelce. Beyaz, beyaz ve daha çok beyaz. Benim hiç olmadığım kadar. Beyaz temizlik, saflık, iyilik ya da türevleri demek değil miydi? Evet, kesinlikle bana uymuyordu. Zira benim kalbim de, artık bedenim de temiz değildi. Saflığın yanından geçmez, iyiliğin ne olduğunu da bilmezdim.

Etrafa saçılan kıyafetlerimi toparlayıp giyindim aynı yavaşlıkla. Aslında onun yüzünü görmek dahi istemiyordum. Belki bir ihtimal, gitmişti ve görmezdim.
Acaba diyorum, baksa mıydım kendime. Yatağın karşısındaki gardırobun üstündeki aynaya ilerledim ve yansımama baktım. Çökmüş görünüyordum. Saçlarım karmançormandı, rengim soluktu, gözlerimin altında halkalar vardı. Yaşlı gibiydim.
İstemsizce güldüm halime.
Dişlerim görünüşüme tezat olarak parladı sanki. Adeta başka bir bedene ve ağıza ait gibiydi.

Oldum olası dişlerime iyi bakardım çünkü. Annem öyle yapmamı isterdi. Çocukken üşenip kaçtığımda, kulağımdan tutarak lavaboya götürürdü. "İlerde pişman olursun" derdi. Çocuk aklıyla anlamazdım tabii. Umrumda olmazdı ama kulağımı çeke çeke bir kulağım büyük, öteki küçük kalacak korkusuyla kendimi alıştırmıştım.
Bilmiyorum, iyi bir şey miydi ki bu?

Odanın kapısı açıldığında umursamadım. Sessizliği devam ettirdi o da. Kapının girişinde dikildi.

"Uyanmışsın", dedi sonunda.
Bir şey söylemedim. Beni uyandırmaya gelmesi ne kadar düşünceli bir hareketti(!). Bir an önce evinden şutlamak için can atıyor olmalıydı. Ben de bu soğuk odada kıçımı üşütmeye meraklı değildim zaten.

"Gidiyorum merak etme."

Komodindeki telefonumu alıp cebime attıktan sonra karşısına geçtim ama çekilmedi. Vicdan falan mı yapmıştı yoksa. Öyle bir durumda güldürürdü beni. Adam öldürmemi istiyor ama basit bir s*tük gibi hissetmeme gönlü el vermiyordu yani?

"Banyoyu kullanabilirsin", dedi ciddiyetle.
Ah, göz zevkini falan mı bozmuştum. Özür dileyip ortadan kaybolmam gerekirdi(!).

"Banyodaki saç kurutma makinesini, düzleştiriciyi de kullanabilirsin ve dolabın sol tarafındaki kıyafetleri giyebilirsin."

Gözlerimi kırpıştırdım.
Cidden komikti.

"Tüm bunları neden yapayım ki", dedim merakla.
Sonra başka bir iş daha verirdi, yani iyiliğinin karşılığını isterdi elbet.

"Sürekli bir işin olsun, statün yükselsin istiyorsan kendine iyi bakmalısın. Etrafta torbacı gibi gezersen ciddiye alınmazsın."

Banginho Stories 2Where stories live. Discover now